top of page

ALEVİ-BEKTAŞİ ERKANNAMESİ NASIL OLMALIDIR?

Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024



                                                                         

                                                           

               Yol, fiziki anlamda gidilmesi veya aşılması gereken mesafe anlamındadır. İnanç bağlamındaysa yol, hedeflenen, amaçlanan, ortaya konulan değerlere ulaşmanın, bilgisini edinmenin, değerler sistemini öğrenmenin yöntemidir. 

            Yol, bir amacı içerir ve o amaca ulaşmak için aşılması gereken değerler vardır. O değerleri hedef alan bir insanın, hedefe varmak için tün zorluklara karşı direnç göstermesi gerekir. Çünkü yol çetrefil ve zorlu bir yoldur.

              Yol, bilgiyi gerektirir. Bilgi, bilgi kaynağına yönelmeyi, yönelme sorgulamayı, sorgulama araştırmayı ve araştırma ise aradığımızı bulmayı sağlar. Bundan dolayı da yolumuzu yol eden, gerçek değerleri bilmek ve öğrenmek, bir Alevinin-Bektaşi’nin en temel işlevi olmalıdır.

            Alevilik zorlu bir yoldur ve batıni bir karakter taşıdığı için de “sırlı” değerler içerir. Bu yola girenler kararlı ve sabırlı olmalıdır.

            Alevilik yolu aşamalı bilgiler içerir ve insanı yaşam boyu sınavda tutar.  

            Yine Alevilik erkândır. Erkân, yol ulularının koymuş olduğu ilkeler ve kurallar bütününü kapsar. Alevi-Bektaşi erkânını ortaya koyanlar Mürşit’ler, Veli’ler, Pir’ler, ozanlar, dedeler ve yol önderleridirler. O zaman Alevi-Bektaşilerin yapması gereken şey, bu ulu insanların ortaya koydukları kuralları, ilkeleri, yasaları ve uygulamaları ortaya koymak ve bu gerçeklik üzerinden Aleviliği-Bektaşiliği yaşamak ve yaşatmak olmalıdır.

            Erkan nedir?

            “Erkan sözcüğü Arapça “rükn” sözcüğünden dilimize geçmiştir. Rükn, dayanak, direk, sütun, destek; ruhsal bakımdan üstün durumda bulunan tarikat yolcuları, ileri gelenleri”  (Esat Korkmaz, Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü, Ant Yay. 1994, s.119) anlamındadır.

            Sözcüğün etimolojisinden de anlaşılacağı gibi, erkân, bir şeyin temeli, gövdesi, kökü, gücü, ayakta tutan enerjisi anlamlarını içermektedir.

            Bir bedene, bir inanca, bir dine, bir öğretiye, bir düşünceye vs. güç katan, onu ayakta tutan, taşıyan, kuvvetini, geleceğe akmasını ve diri kalmasını sağlayan değerler toplamı erkân sözcüğünün karşılığını oluşturmaktadır.

            Nesnel konumu bilincimize yansıtan makro evrende, varlaşan her şey bir hacim oluşturur ve her hacim bir alan, bir yer tutar. Tanecik konumundaki her şeyin bir mekânı ve bir boyutu vardır. Varlaşan, biçim alan her nesne, kendi bütünlüğünü sağlamak ve yaşamda kalabilmek için bir şeylerle beslenmesi, bir yerlere dayanması ve anları aşıp sürece uyum sağlayarak sürece akması gereklidir. İşte, bir nesnenin bu gerekliliğini sağlayan o nesneyle ilgili değerler toplamı onun erkânını yani enerjisini oluşturur.

            Bu olgu, doğayı oluşturan ve evreni var kılan görünür görünmez tüm nesneler, olaylar ve olgular için de geçerlidir. Ünlü bilge Hermes’in dediği gibi: “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır”. Yani, küçükte ne oluyorsa, büyükte de o olmaktadır.

            Doğada kavram, sözcük, mana vs yoktur. Tüm bunları var kılan insandır. Yani insel bilinç, gözlemlediği, karşılaştığı, etkilendiği ya da etkilediği vs. her bir olay ve olguyla ilgili kavramlar var kılıyor ve algıladıklarına anlamlar yüklüyor ve onlara adlar veriyor.

            Doğada ve toplumda insanın her şeye bir isim verdiği ve kavramlarla konuştuğu bir gerçektir. Çünkü insan bilinci hiçbir olayı bütünselliği içinde göremiyor ve bu anlamda kendisini gizlemiş olan bir doğayla karşı karşıyadır. Sonsuz olaylar içinde sınırlı algılar olunca yaşanılanları bütünüyle kavramak da olanaksız konuma geliyor.   

            Doğada sonsuzca olaylar, sonsuz nesneler, sonsuz frekansta renkler, sonsuz titreşimler vs var ve tüm bu oluşların her biri, insan üzerinde sonsuz etkiler ve tepkiler ve algılar oluşturuyor. Bu bağlamda her bir oluşumun etkisi, insan bilincinde farklı sonuçlar doğuruyor. Farklı farklı olaylara, nesnelere, olgulara, kısacası oluşlara farklı farklı isimler koymak zorunlu olarak varlaşıyor. Demek ki insan doğayı ancak kavramlarla konuşabiliyor ve varlaşan olaylara farklı isimler vererek varlaşan oluşumların bilinç tarafından kavranılmasını sağlıyor. Doğada, gerçeklikler var ve bu gerçeklikler, nesnel olayların, zorunlu oluşların art arda varlaşmasından başka bir şey değildir. İnsan bu olayları ve olguları algıladığı ölçüde onları anlamaya çalışıyor.

            İnsan, aynı zamanda toplumsal bir varlıktır. Toplumlarda da zincirleme gelişen ve birbirine bağlı olan sonsuz olaylar ve olgular varlaşmaktadır. Toplumsal olayların varlaşmasında hem doğanın ve hem de insanın bilinçli etkisi vardır.

            Doğanın varlaştırdığı olaylara ve olgulara doğal olaylar; insanlar tarafından oluşturulan olaylara ve olgulara ise “kültür” diyoruz.

             Kültür, insanlar tarafından varlaştırılan “değerler toplamıdır” ve insansaldır. Kültürel değerler, doğal olaylardan bağımsız değildir. İnsanın kendisi de, doğal bir varlıktır ve doğanın tüm özelliklerini içinde taşıyan küçük bir doğadır. Bu olgu sanki holografik bir yapı içeriyor gibi.  

            Kültür, dirimsel ve tinsel değerlerin hepsini içine alır. Esasında, insanın varlaştırdığı hiçbir kavram, sözcük, olay ve olgu doğanın dışında varlaşmamıştır. Soyut kavramlardan oluşan metafizik düşünceler de, insan üretimleridir ve bu anlamda metafizik, insanın doğayı anlamaya çalışması ve ona soyut kavramlar yüklemesinden başka bir şey değildir. İnsan ve kendisini çepeçevre saran doğa, birbirini bütünleyen bir yapı içerir.

            Bu bağlamda, bir anlamda insanın erkânı (yani, dayanağı, enerjisi, besin desteği, kurallar toplamı, değerleri vs) de, doğanın dışında değildir.

            Yukarıdaki satırlarda da belirtildiği gibi, insan, kültürel bir varlıktır.

            Kültür, insanı insan kılan tüm değerleri (inanç, ahlak, din, adalet, üretim, tüketim, bölüşüm, oturma, kalkma, sanat yapma, davranış biçimleri vs) gibi her şeyi kapsar.

            Her bölgenin, her mekânın, her oluşumun varlaşmasını sağlayan koşullar farklı farklıdır. Böylece, doğal her olay, her mekânda aynı yoğunlukta, aynı titreşimde, aynı hızda ve aynı boyutta oluşmamaktadır. Bu anlamda toplumlarda da, her insanın kültürel birikimi, ancak kendisini etkileyen, bakışını, bilgisini, algısını, bilincini vs oluşturan doğasal ve toplumsal koşulları çerçevesinde gerçekleşir.

            Süreç içinde varlaşan değerler sistemi içinde, insanları, toplumları veya toplulukları birbirine yakınlaştıran, birleştiren, bağdaştıran ve güçlendiren vs. ortak değerler de oluşur. İşte, söz konusu bu ortak değerler kişilere, topluluklara aidiyet (bağlı olma, ilişkinlik, dâhil olma, aitlik vs gibi) duygusu verir ve insanı yalnızlıktan kurtararak, onu toplumsal kimlikle buluşturur.

            Dünyada, insanlara aidiyet duygusu katan birçok dirimsel ve tinsel değerler bulunmaktadır. Bu anlamda üretim ve tüketim olgusunu içeren ekonomik aidiyetler, insanın düşünsel, ahlaksal ve inançsal boyutunu kapsayan tinsel değerler vs gibi insanları ve toplumları taşıdıkları veya edindikleri ortak değerler sistemiyle, vs. birbirine yakınlaştıran veya uzaklaştıran, yani karşıtlıklar var kılan, farklı algılamalar ve bu anlamda değişik ilişkinlikler de ortaya çıkmıştır. Esasında evrende görecelik egemendir ve bu bağlamda da hiçbir düşünce yüzde yüz birbirinin aynı değildir. Ama burada önemli olan ortak değerlerle oluşan aidiyetlerdir.

            Konumuz gereği burada anlatılan, bir inancın veya bir öğretinin değerleriyle bir araya gelen veya onları birbirleriyle bütünleyen veya yakınlaştıran aidiyettir. Söz konusu bu inanç veya öğreti Aleviliktir.

            Her bedenleşen, çok değişik değerlerin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu anlamda doğa da “yalnız kendi olan” tek başın bir şey yoktur. Her şey, başka şeylerin az ya da çok bir araya gelip birleşmesiyle, yani çokluğun “Bir” lenmesiyle, oluşmuştur. İnsan bedeni de çoklu organların bir arada kurdukları bir entegre organizasyondur. Burada kombine bir yapı söz konusudur.

            Bilinmelidir ki, bir inanç veya öğretiyi inanç veya öğreti yapan onun bütünsel değerleridir. Bu anlamda her inancın, her öğretinin kendisini oluşturan değerler toplamı vardır. Bir inancı veya öğretiyi diğerinden ayrı kılan, o inancın veya öğretinin diğer inançlarla benzeşmeyen veya farklı olan değerleridir.

            Örneğin, göksel inançlar Vahiy’e dayanır ve onların “kutsal kitapları” bulunmaktadır. Alevilikse felsefi bir inançtır ve vahiye dayanmaz. Onun değerleri, bilgeler, veliler, pirler, ozanlar tarafından oluşturulmuştur. Bu söz kültürüyle beslenen değerler yine sözsel kültürle bugüne kadar taşınmış ve ortak bilinçle (özellikle ozanlar ve inanç önderleriyle) geçmişten bugüne aktarılmıştır.

            Bu nedenle Aleviliği-Bektaşiliği diğer inancalardan ayıran çok temel değerleri vardır.

            Günümüzde söz kültürüyle gelen bu inancın değerlerinin kalıcı olması ve geleceğe daha doğru bir şekilde aktarılması ve bugün bu inanca sahip insanların ortak değerlerde buluşması için söz konusu bu değerlerin kayıt altına alınması ve bu bağlamda yazılı konuma getirilmesi gereği doğmuştur.

            

                                                           ERKANNAME

            “Erkanname, Arapçadan dilimize geçmiştir ve “direkler” anlamına gelmektedir. “Erkanname, Yolun uluları tarafından konulan, yolun tüm değerlerini içeren, ilkeleri, ritüelleri, davranışları ve kuralları içeren yapıttır. (Korkmaz, age. s.121).

            Bu bağlamda Alevi-Bektaşi Erkanname ’si, Aleviliğin-Bektaşiliğin taşıdığı değerler toplamını içeren yapıttır.

             Dolayısıyla Erkannameler, Aleviliği oluşturan kültür öğelerin, söz konusu kültürler değerlerin pratiğe yansımasının, ritüellerinin ve bunların dayandığı düşünsel, inançsal, felsefi ve toplumsal değerlerinin belirlendiği, yazıldığı kaynaklardır. Erkannameler, bir yanıyla taşıyıcı ve koruyucu bellektir.

            Erkannameler, Aleviliğin en temel bilgilerini belirleyen, inancının uygulama biçimlerini, bu inancı ve öğretiyi savunanların sorumluluklarını, uyması gereken kurallarını; bir yol sürdürücüsünün yerine getirmesi gereken ödevlerini; toplumsal gerçekliğin ortaya koyduğu zorunluluklar karşısında yapılması gerekenleri; bu öğretiyi ve inancı taşıyanların kurumsallaşmasını, yolun, edep ve etik değerlerini, inancının uygulanış biçimlerini;  insanın insanlaşmasını sağlayacak değerlerin sunulmasını; bilgelerin belirlemiş olduğu yol bilgilerini; söz konusu bilgileri ve değerleri oluşturan öncülerin (bilgelerin, mürşitlerin, pirlerin, ozanların vs) tanıtılmasını ve onların genel olarak ortaya koydukları düşünsel ve inançsal besin kalıtlarını vs. bir araya getirip, bunları bütünsel bir yapıt içinde sunan yazılı kitaplardır.

            Bugünkü bilgilerimize göre, evrende çokluk olarak algılanan her şey, esasında bir bütünün farklı görünümlerinden başka bir şey değildir. Kuantuma göre, her şey her şeyin içindedir ve dalga-parçacık ikiliğiyle bir şey, bir başka şeye “an” içinde geçebilmektedir. Bu anlamda bir şey an içinde aynı zamanda bir başka şeyken, aynı zamanda her şey de aynı şeydir. Bunun pratik anlamı, her şey bir bütünsel yapı içinde devinmekte ve dönüşmektedir. Hep aynı kalan hiçbir şey yoktur ve varlığı oluşturan temel parçacıklar asla yok olmaz, ancak farklı birleşimlerle değişik nesneler oluşur. Bu bağlamda çok şey bir şeyden çıkar ve oluşan her şey de bir bütünün parçasıdırlar.

            Yine şu bir gerçek ki, içinde bulunduğumuz evrende zaman ileriye akmaktadır ve değişim ve dönüşüm ileriye doğru olmaktadır.

            Bu olgu toplumlar için de söz konusudur. Toplumlar da, üretim araçları, üretin ilişkileri, doğayı anlama ve yorumlama şekilleri, bilgi dağarcıkları ve teknolojik gelişmeler de bu yasaya uygun olarak gelişmektedir. Tabii, genişleyen bir balon nasıl ki genişlemesinin son sınırına geldiğinde patlayıp, geriye doğru akmakta ve bitime uğramaktaysa, her gelişimde bu aşamaya uğrayacaktır. Ama burada gerçekleşen olgu, bir son değil, farklı boyutsal bir alana dönmektir. İnsan bedeni de her an devinmekte ve “an” içinde milyarlarca hücre ölmekte ve yerine başka hücreler doğmaktadır.

            Bu bağlamda, insanı insanlaştıran ve birer insan yaratımları olan kültürler de böyledir. Her kültürel değer, kendisinden önceki kültürel değerlerden beslenir ve bugünün toplumsal gelişmelerin varlaştırdığı her bir değer, oluşan kültürel değerleri de belirler.

            Toplumlarda birer canlı gibi davranırlar ve her an değişime uğrarlar. Bilimsel ve teknik gelişmeler ve doğasal değişimler, zorunlu olarak insan davranışlarını ve toplumsal ilişkilerini de belirlemekte ve etkilemektedir. Böylece, değerler sistemine yeni değerler eklenmekte, etkisini yitiren değerler doğadaki entropi (düzensizliğin artışı) gibi bitime uğramakta ve yeni değerler eskisinin yerini almaktadır.

            Esasında inancı akla taşıyan ve bu bakımdan seçmeci ve elemeci bir felsefi inanç olan Alevilik, varlaşan yeni değerlere çok kolay uyum sağlamaktadır. Çünkü Aleviliğin genetik kültürel kodları bu uyumu sağlayan değerlerle beslenmiştir ve beslenmektedir. O halde, geçerliliği kalmamış ve varlaşan yeni bilgilerle uyumlanmamış etkisiz ve insanı geriye taşıyacak değerleri elemek ve yenilemek ve bu anlamda yolun değerlerini güncellemek gereği ortaya çıkmaktadır.

            Bu bağlamda Erkannameler yeniden ele alınması, ilgili ve yetkin insanların oluşturacağı bir komisyonun katkılarıyla güncellenmesi sağlanmalıdır.

            Böylece, Erkannameler de günümüz dünyasının (zamanın) ruhunu yansıtan ve ona uygun bir konumda olmasını sağlayan bir konumda olmalıdır.

            Çünkü Erkannameler, çok temel ve yolla ilgili bilgileri içeren kaynak niteliğindendir. Her Alevi-Bektaşi’nin rehberi ve yol göstericisidir.

            Erkannameler, Alevi-Bektaşilerin;

            -Yol ve yöntemlerini belirleyen en temel kaynaklardır.

            -İnançta ve öğretide ortak değerlerin ortaya konmasını sağlar.

            -Yöresel ve bölgesel farklılıkları ortadan kaldırır ve en genel değerlerde birlik ve bütünlük sağlamasına yardımcı olur.

            -Bu inanca ve öğretiye bağlı bir insanın doğumundan don değiştirmeye (Hakk’a yürüyene) kadar sürdüğü bir ömür boyunca, nasıl yaşaması gerektiğini belirleyen, yolunu aydınlatan bir kaynak niteliğindedir.

            -Yolla ilgili genel bilgileri içeren temel kaynaktır.

            -Yol ulularının belirlediği kuralların ortaya konduğu yazılı yapıtlardır.

            -Yolun yasalarıdır. Çünkü her inancın ve öğretinin, kendisini inanç ve öğreti yapan olmazsa olmaz ilkeleri, kuralları, ritüelleri, düşünsel yapıları vs bulunur. Bu anlamda Aleviliğin de kendisine özgü ilkeleri, ritüelleri, toplumsal anlayışı, teolojisi, insana bakışı vs vardır. İşte Erkannameler bu değerlerin toplu olarak bulunduğu yapıtlardır.

            Aleviliğin, kendisine özgü inanç değerleri vardır. Ortaya koyduğu değerler toplamıyla da kendisine özgü bir inanç ve öğretidir.

            Alevi Erkannameleri:

            -Yalnızca inançsal değerleri, ritüelleri değil, Aleviliği oluşturan bütünsel değerleri içermelidir.

            Alevilik, ismi “Alevilik” olmasa da, değerler bakımından düşünen ve toplumsal değer üreten insanlığın var olduğundan bu yana vardı. Dolayısıyla Aleviliği “İslam” la sınırlamak ve ona en fazla 1400 yıllık bir tarih vermek, doğru değildir. Erkannameler bu gerçeklik üzerine hazırlanmalıdır.

            Alevilik teosofik bir düşünceye dayanır ve bu anlamda “bilgelerin, velilerin, mürşitlerin” yoludur. Velayet (yani velilik) makamı da bunu içerir.

            Aleviliğin, bir toplumsal anlayışı vardır ve toplumla ilgili düşünce boyutları “insanı ve toplumu kurtaracak ütopyaları” öğretisinde barındırır. Bu nedenle Aleviliğin toplumsal boyutları ve insana dair önerileri Erkannameler de yer almalıdır. Özellikle ozanların dizeleri bu konuda zengin bir kaynak sunmaktadır.

             “Hakk’a Yürüme” “Can Yemekleri” vs. Gülbanklerle (Yakarışlarla) yapılmalı ve Alevi dili kullanılmalıdır. Kuran’ın Türkçe okunarak Cenaze Erkanının yapılması, “Alevi dili” değildir.  Bu uygulamayla binlerce yılların oluşturduğu Alevi Terminolojisi yok sayılmakta bugün gittikçe merkezi inanca (Ortodoks İslam’a) yakın bir dil kullanılmaktadır. Erkannameler de bu konu açıkça dile getirilmeli ve “Hakk’a Yürüme Erkânı” ve diğer erkânlar gülbankler, nefesler, deyişler ve bağlamayla gerçekleştirilmelidir. Ozanların dili Alevi terminolojisinde çok temeldir.

            Alevilik örtülü ve bu anlamda Batıni (ezoterik) bir inançtır. Böyle olunca da semboller ve simgeler önemli bir yer tutar. O halde, Alevilik-Bektaşilikteki sayıların, sembollerin, simgelerin vs ne anlamlara geldikleri ve hangi kaynaklardan beslendikleri belirtilmelidir. Örneğin 1,2 3, 4, 7, 12 sayısı, hemen hemen bütün inançlarda ve özellikle Bâtıni (Ezoterik) öğretilerde (Hermetik inançlarda,” Mezopotamya (Sümer-Babil- Mısır- Yunan- Anadolu)) vs. bulunmaktadır. 12 Sayısını on iki imamlarla sınırlamak geçmiş dönem uygarlıklarının ortaya koydukları değerleri hiçe saymak olur ki, bu bilimsel ve doğru bir duruş değildir. 12 sayısı kadimden bu yana kozmik bilgi taşıyan bir simge olmuştur. 12 İmamlar sonradan Şiiliğin etkisiyle Aleviliğin içine taşınmış ve kadimden bu yana gelen gerçek anlamından koparılmıştır.

            Böylece Erkannameler de ve Cemlerde söylenen 3’ler, 4’ler, 5’ler, 7’ler vs diyerek geçiştirilen bu sayıların ne anlama geldikleri de ortaya konmalıdır. Çünkü bu sayıların her birinin arkasına kozmik bilgiler yüklenmiştir.

            Cem’in yalnızca inançsal ve ritüel boyutu anlatılırken, teolojik, teosofik, felsefi, toplumsal vs yönleri de belirtilmelidir. Neden 12’nin yanıtı verilmelidir.

            Kapalı, akraba ve tanıdık köy toplumlarında uygulanagelen Erkanların bire-bir kent yaşamında uygulanması zorlaşmıştır ve hatta olanaksız bir konuma gelmiştir. O halde, (musahiplik- kirvelik-talip-rehber vs gibi) uygulamalar yeniden gözden geçirilmeli ve kent yaşamına uygun konuma getirilmelidir.

            Ocaklar ve ocak zadelerin de kent yaşamında bir araya gelmesi de zorlaşmıştır. Bu anlamda tüm Alevileri bir araya toplayacak olan bir veya daha fazla (Hace Bektaş, Munzur, Abdal Musa, Kızıldeli Sultan vs gibi) çekim merkezleri seçilmeli ve orası Serçeşme olmalıdır. Erkanname de bunlar belirtilmelidir.

 

 

 

                       


Comments


bottom of page