top of page

MUTLAK BUTLAN ve MERDAN YANARDAĞ

ree

 

            Merdan Yanardağ, Tele1 TV’de akşamları sosyo-politik ve kültürel alanlarda yaptığı yorumlarla dikkatleri üzerine çekmiş olan bir aydındır.

            Aydının görevi, halkın zararına olacak her türlü uygulamaları, hatır-gönül dinlemeden halka anlatmaktır.

            Bilindiği gibi, ülkemizde, AKP-MHP iktidarının antidemokratik uygulamalarının son dönemlerde daha da arttığını,  “Kayyum” politikalarının hız kazandığını ve bu bağlamda adil olmayan yargılanmalarla CHP belediye başkanlarının ve belediye meclis üyelerinin görevden alındıklarını görmekteyiz. Bu uygulama, bir anlamda halkın seçme iradesinin hiçe sayılması demektir ki, bu, demokrasiye aykırıdır. İşte birkaç yıldır böylesi bir dönemden geçmekteyiz.

            Özellikle “38. Olağan Kurultayı ”nda, kurultay üyelerinin özgür iradeleriyle seçtikleri CHP yönetiminin “Mutlak Butlan” (geçerlilik şartlarını yerine getirmemesi) uygulamasıyla hukuki bir yol izlenmiş ve böylece, mevcut yönetimin görevden alınması yoluna gidilmiştir.

"Mutlak Butlan" ın oluşabilmesi amacıyla, CHP’nin içinde, söz konusu kurultayda seçilememiş olan bir iki kişinin dava açması sağlanmış ve böylece hukuki bir yol bulunmuştur. Bir anlamda bu davayla, “38. Olağan Kurultay’ın” yok sayılmasına ve CHP’nin mevcut yönetimin görevden alınarak bir önceki yönetimin, partinin başına getirilmesine çalışılmaktadır. Bunun kabul edilemez bir yöntem olduğunu hukukçular belirtmektedirler. Çünkü hukukçuların söylediklerine göre, “Yüksek Seçim Kurulu” nun kararları kesindir. Bilindiği gibi Yüksek Seçim Kurulu, söz konusu Kurultay’da yasa dışı bir olumsuzluk görmemiş ve kurultayın sonucunu kabul etmiştir. Ayrıca, üzerinden iki yıl geçmiş olan bir kurultayın, iki yıl sonra yok sayılması da, kurultay delegelerinin iradesini yok saymak anlamına gelmektedir.

            Bu neden yapılmaktadır? Esas soru budur!

            Son birkaç yıldır, AKP-MHP yönetiminin gittikçe otoriterleştiğini görüyoruz. Bu ittifak, artık ülkeyi yönetememektedir. Öyle ki, ekonomi batmış, eğitim gericileşmiş, müfredat bilimsellikten uzaklaşmış, hukuk güven yitirmiş, ahlaki değerler törpülenmiş, akıl duyu ortadan kalkmış, işsizlik artmış, gençlerin gelecek umudu kalmamış, halk yoksullaşmış ve geçim zorlaşmış vs...

            Dolayısıyla, bu maddi gerçekliği görenler ve halkın yararına olacak olan politik duruşları dile getirenler mevcut yönetimi rahatısz etmiştir ve etmektedir.

            Son zamanlarda, CHP’nin geçmiş dönem yöneticilerden göreceli olarak daha iyi bir muhalefet ortaya koyması, CHP belediyelerinin halka dönük (Kreş, Kent Lokantası, Yuva açılması, Anne Kartı, yoksullara ekonomik katkı, İstihdam Ofisleri, öğrencilere temiz su vs) uygulamları da AKP’yi rahatsız etmiştir. Özellikle, CHP lideri Özgür Özel’in dinamik ve halka dokunan söylemleri, adaletsiz uygulamalara karşı korkusuzca duruşları, muhalefeti “demokrasi” özgülünde birleştirme çabaları vs. AKP-MHP iktidarının daha da sertleşmesine neden olmuştur.

            Mevcut iktidar, CHP’yi halkın nezdinde güçsüz ve kaotik göstermek amacıyla “CHP’de iç kavga varmış” görüntüsünü verebilmek ve CHP içinde tartışma yaratmak amacıyla “Mutlak Butlan” gibi bir hukuk yoluna başvurmuştur. “Mutlak Butlan”la önceki yönetimi (Kemal Kılıçdaroğlu ve yönetim kurulunu), CHP’nin mevcut yönetimin yerine taşımak, CHP içi tartışmaları yaptırmak ve ayrışmayı körüklemek ve halka: "Bunlar birbirleriyle kavgalılar, bu halleriyle ülkeyi yönetemezler" gibi bir algıyı oluşturmaktır. Ama, bu oyunu da halk nezdinde kabul görmemektedir. Bunu CHP'nin yaptığı mitinglerde görebilmekteyiz.

Tüm bunlar yaşanırken, CHP itibarsızlaştırılmak istenirken "CHP'li olduğunu söyleyen kimilerinin" iktidar sözcüleri gibi davranması da kamuoyu tarafından görülmektedir ve hemen her "gerçek CHP'liyi de üzmektedir.

            Burada esas sorun, 13 yıl CHP’yi yöneten bir genel başkanın (Kemal Kılıçdaroğlu'nun), ta başından “Mutlak Butlan”ı ret etmesi gerekirken, tam tersine bu konuda sessiz kalması, parti için yapılan onca haksız ve hukuksuz uygulamalara ses çıkarmaması düşündürücüdür ve duruşu da kamuoyunda farklı tartışmaların yapılmasına neden olmuştur.

            Çünkü sessizlik, iktidarın bu oyununu kabul etmek veya “onlar görev verdiklerinde görevi uygulamak” gibi bir anlam da içermektedir. Bu, kesin böyle denemez ama bunu da düşündürebilir.

            İşte Merdan Yanardağ Tele1'de yaptığı programda, bu sessiz duruşa karşı bir siyasi yorum yapmıştır.

            Kemal Kılıçdaroğlu Alevi bir aileden gelmektedir. Bir aidiyet duygusuyla her Alevi Kılıçdaroğlu’na taraf olabilir. Bu doğaldır. Ama her Alevinin de “Alevi Değerleri ”ne uygun yaşadığını söylemek de akla, mantığa ve bilime uygun değildir.

            Bu bağlamda Kılıçdaroğlu'nun, Aleviliğin “Değerler Sistemine”  uygun davranıp davranmadığını, bir Alevi aydınının sorgulaması da çok doğaldır. Herkes aynı şeyi düşünemez.

            İşte Merdan Yanardağ, bir Alevi aydını olarak  bunu yapmıştır ve Kılıçdaroğlu’nun siyasi duruşunun “siyasi etiğe” uygun olmadığını vurgulamak istemiştir.

            Kemal Kılıçdaroğlu, kişisel duruşuyla, dürüst, ahlaklı ve herkes tarafından saygı duyulan bir insandır. Bu değerler, bir insan için çok önemlidir. Ama siyasi anlamda ki duruşunun bu kişiliğine uygun düşmediğini de söylemek gerekir. Bu da toplum tarafından Kılıçdaroğlu hakkında ki değer yargılarının “değişmesine” yol açmıştır. Kılıçdaroğlu gibi bir kişiliğin bu “bencilce” duruşu kendisini sevenlerde de bir olumsuzluk yaratmıştır.  Tarihe “saygın bir kişilikle geçmek varken, yanlışta direnip, “iktidarın tarafında yer alıyormuş imgesini” oluşturmak ve tarihe böyle geçmekse çok düşündürücüdür.

            AKP-MHP’nin toplumu “Orta çağın değerleriyle” yönetmek istemesi, kabul edilemez. Çağdaş değerler yerine, “dinsel referanslarla yönetim anlayışı ve otokratik anlayış ve uygulayış, AKP-MHP’nin bir tercihi olabilir ve kamuoyunun büyük bir çoğunluğunda da bu algı oluşmuştur.

Oysa Aleviliğin evrensel değerleri her zaman “Çağdaş normları (laiklik, bilimsel bakış, inançlara ve yaşam hakkına saygı, toplumsal alanlarda kadın-erkek eşitliği, adil paylaşım, siyasi anlamda halkın çıkarını düşünme vs.)  benimsemek, adaletli olmak, haklının yanında yer almak, etik değerleri savunmak ve onlara uygun yaşamak, dolayısıyla zamanın ruhuna uygun davranmak, yani insanlığın ulaştığı en üstün insani değerlere sahip çıkmak olmuştur.

Bu anlamda "bir Alevinin" bu değerlere karşı bir duruşu varsa, bu durumda birilerinin de bunu eleştirmek hakkı vardır.

            En son tahlilde, Merdan Yanardağ’ın söyleminde kabul edilmeyecek olan "Alevilerin haini çoktur” söylemidir. Yanardağ'ın bunu genelleştirmesi eleştirilebilir. Ama her toplulukta “hain” de çıkar. “Bütün Aleviler aydındır, çağdaştır, bilgedir, adildir, vs.” denebilir mi? Her toplumun aydını da, çağdaşı da vs. vardır.

            Doğal ki Alevilik, kendisini kendisi yapan bir değerler sistemi içerir. Ama aleviler insan topluluğudur ve bu topluluk içinde de hainler çıkabilir. Dolayısıyla insan topluluğunda “mutlaklık” aramak, bilime de, akla da, diyalektiğe de uygun değildir.

            Sonuç olarak Merdan Yanardağ, söz konusu CHP'nin 38. Olağan Kurultayı ile 21. Olağanüstü Kurultayı’nın iptalini öngören "mutlak butlan" kararına kim uyarsa bunun bir "ihanet" olacağını” belirten bir yorum yapmıştır. 

            Merdan Yanardağ, bir aydın duruşuyla bu görüşlerini belirtmiştir. Bir başkası da daha farklı görüşleri savunabilir.

            Bu durumda Yanardağ’ın görüşleri, düşünceleri eleştirilebilir ama hakaret kabul edilemez.  

Yorumlar


bottom of page