top of page

ALEVİLİK NASIL BİR FELSEFEDİR

Güncelleme tarihi: 18 Kas 2024


 

             Felsefe, varlığın en genel yasalarını bilme işlevidir. Esası, bilgiye ve bilginin kaynağına ulaşmaktır.

Bilgi, özne ile nesne arasındaki ilişkiyi kurabilmek, algılamak, aydınlanmak ve anlamaktır.

Felsefenin temel sorunu; Düşünmenin varlıkla; Bilincin maddeyle ilintisini araştırmaktır.

Bu bağlamda baktığımızda Alevilik nasıl bir felsefedir?           

            Alevilik Nesnel İdealizm ve Materyalizm karışımı bir felsefi duruşu içerir.

            Nesnel İdealizm; Varlığı, insan düşüncesine bağımlı olarak görmez. Yani varlık, insan düşüncesinin dışındadır. Buna karşın tüm varlığı kapsayan, tümel (bütünü kapsayan) bir akıl ya da Tanrısal bir düşünce olduğunu kabul eder. Buna göre Alevilik öğretisi, vahdet-i mevcut anlayışıyla bu görüşe yakın durur ve var olanların toplamını Tanrı olarak görür ve doğanın da bir aklının (yasasının) olduğunu var sayar.

Aleviliğin nesnel idealizm yanı Vahdet-i Vücut, Materyalist yanı vahdet-i Mevcuttur.

            Alevilik-Bektaşilik, doğanın, sonsuzca var olduğunu, hiçbir güç tarafından yaratılmadığını, her şeyin değişim ve dönüşüm içinde bulunduğunu, doğanın kendi yasaları içinde, kendi enerjisiyle devindiğini ve maddenin hiçbir irade tarafından yönlendirilmediğini ve hiçbir şeyin yoktan var olmadığını savunan materyalizmle de belirli yerlerde uyuşmaktadır.

            Materyalizme göre, evrende bulunan tüm maddeler birbirleriyle ilişki içindedir. Yine her şeyin bir karşıtının olduğunu ve var olan bu karşıtların birbirleriyle savaşım içinde olduklarını belirtir. Bu savaşımın özü, birinin diğerini kendisine katmaya çalışmasını içerir. Çünkü her şeyde bir eksiklik vardır. Madde kendi eksikliğini gidermek için, başka bir maddeye gereksinim duyar; işte bu gereksinimin doğurduğu yönelme işlevi sonsuzca eylemi var kılar. Dolayısıyla her şey her şeyden bir şeyler almaya çalışır ve her şey hareket eder. Bu anlamda, hareket maddenin var oluş yasasıdır.

            Alevilik-Bektaşilik felsefesi, maddedeki bu eksikliği gidermeye yönelmesini “aşk” olarak açıklar. Çünkü aşk, bir nesnenin ulaşmak istediğine yönelmesi, ona sonsuz tutkuyla bağlanması ve o nesneyle birleşme güdüsüdür. Alevi-Bektaşi pirlerinin, velilerinin, en büyük amacı, Tanrı’yı, ulaşma onunla buluşma isteği olmuştur. Bu tutkulu isteğin adı “aşktır”. Çünkü Tanrı, maddenin özündeki en temel ve en genel eksikliğin en genel adıdır. Tanrı, bir yanıyla da nesnelerdeki devinimi var kılan sonsuz enerjinin, eylemin, hareketin, soyutlanması ve kavramsallaşmasıdır.

            Alevi tasavvufuna göre, Tanrı, her şeyin özünde bulunur. Yaratılış yoktur, varlıkların birliği vardır. Bu anlamda da evreni başlangıçsız ve sonsuz olduğunu belirtirler. Esasında varlık yokluğa (gizil nesnelliğe), yokluk da varlığa (gizil nesnellikten açığa çıkış) dönüşüyor.

            Yine Alevilik, devriye kuramıyla her şeyin değişim ve dönüşüm içinde bulunduğunu açıkça ortaya koymuştur. Tanrı’nın açığa çıkıp Hakk’a dönüşmesi ve sırasıyla en az “akıl” taşıyan cansız dediğimiz maddeden başlayarak, en üst aşamadaki “üst aklı taşıyan” olgun insana gelene kadar geçirdiği aşamalar şeklinde bir değişim ve dönüşümü kabul eder. Bu tezde de diyalektik bir bakış vardır.

            Yine Alevilik-Bektaşilik her şeyin değişim ve dönüşüm içinde olduğunu ve her şeyin her şeye dönüştüğünü savunur. Durağanlığı ret eder. Devr-i Daim düşüncesiyle, sürekli değişimi ön görürü.

            Alevilik-Bektaşilik her şeyi, Tanrı’ya indirger. Buna göre, Tanrı, tek gerçekliktir. Her şeyin Tanrı tarafından ortaya konduğunu ve açığa çıkarıldığını öne sürer. Görünen her şeyin (maddenin) aslında tek bir özden var olduğunu ve bu özün de Tanrı olduğunu belirtir. Bu görüşünü de “ışık” felsefesiyle açıklar.

            Buna göre Tanrı’nın özünden fışkırarak açığa çıkan ışık (enerji), dönüşümler geçirerek süreç içinde görünen evreni ve maddeyi var kılmıştır. Işık, maddeye dönüşürken, madde de ışığa dönüşmektedir. Ama temel olan, her şeyin Tanrı’dan çıkmış olmasıdır. Bu anlamda, Tanrı her şeyin başlangıcını oluşturmaktadır. Tanrı’nın kendi karşıtına dönüşmesi ve kendi kendisine yabancılaşması sonucunda da evren var olmuştur. Var olan her şey de yine Tanrı’ya dönecektir. Bu anlamda tek gerçek Tanrı’dır.

            Yunus der ki;

                        Hak cihana doludur

                    Kimsene Hakk’ı bilmez

                    O’nu sen sende iste

                    Ol senden ayrı olmaz. (Battal Pehlivan, Alevi-Bektaşi Düşüncesine Göre Allah; Pencere Yay. 1991, s. 77)

            Tanrı’nın bir yansıması ve dışa akışı olan Hak, doğanın kendisidir. Doğa, nesne, madde… kısacası var olan her şey Hak’tır ve Hak, Tanrı’dan açığa çıkmıştır. Bu anlamda, Hakk’ı, doğanın dışına çıkarıp onu, doğadan soyutlamak doğru değildir. İnsan da var oluşuyla Hak’tır. Çünkü Hak, var olan tüm gerçekliktir. İnsan da varlığın bir parçasıdır. O halde, insanı Hak’tan ayrı düşünmek, onu bütünselliğinden ayırmaktır. Bir nesne, bir bütünün parçasıysa, o nesne, aynı zamanda o bütündür de. Dolayısıyla, bütün parçadan, parça da bütünden ayrı düşünülemez. Bu anlamda “Hak benim, ben de Hakk’ım” diyen Yunus, doğayı ve onu var eden bütünselliği birbirinden ayırmıyor ve Tanrı’yı doğanın dışına atmıyor.

            Alevi Teolojisi bu temel değerler üzerine kurulmuştur.

Derviş Ruhullah (1885- ?) bir dörtlüğünde Alevi-Bektaşi felsefesini şu dizelerle ortaya koymuştur.

                    Vahdet badesiyiz, mestiz ezelden

                    Elest kadehinden tadanlardanız

                    Nur alır çeşmemiz, her bir güzelden

                    Arıyız bala bal katanlardanız. (Özmen, 5. Cilt, s. 169)

            Yukarıdaki dizelerde, evrenin bir bütün olduğu, her şeyin birbirleriyle ilişkili ve bağıntılı bir konumda bulunduğu belirtilmiştir. Evrende var olan her şey, bir bütünlük içindedir ve çokluk bu bütünlükten çıkmıştır. Her parça, her nokta, her nesne birlikten gelmiştir ve oradan beslenmektedir. Örneğin: Bedenimizin her bir organı, bir başka organla ilişkili içindedir. Dışarıdan aldığımız havayla, suyla, bin bir çeşit besinle yaşamımızı sürdürürüz. Bizim varlığımız yediklerimiz ve içtiklerimizdir. Bizi var eden maya, varlığın özünde sonsuzdan bu yana vardı. Biz öldükten sonra da bizi var eden maya sonsuzca var olmayı sürdürecektir. Çünkü biçim geçicidir ama öz kalıcıdır. Elest, yani insanın var oluşundan bu yana, ben bu oluşun içindeydim diyen ozan, varlığımla o oluşun, o mayanın enerjisini özümde taşıyorum demektedir. Var olan her nesnenin, kendine özgü bir güzellik taşıdığını söyleyen ozan, her varlığın, doğaya farklı bir tat, zengin bir görüntü sunduğunu belirtmektedir.

            Alevilerin ünlü ozanı Kaygusuz Abdal;

                        Denizi saklarsın katre içinde

                        Güneşi zerrede pinhan edersin (Hasan Güneş, Quantum ve Alevilik, Su Yay. 2019, s. 39)

            Burada ozan, parça bütün ilişkisini kurarak, en küçük bir damlanın içinde, kocaman denizin gizli olarak var olduğunu belirtmektedir. Burada varlığın birliği ortaya konmuştur. Yaşadığımız doğa, var bulunan her şey, atomlardan, atom altı parçacıklardan oluşmuştur. Güneşin ışınları da zerrelerin toplamıdır.

Doğada bulunan her varlık, doğaya bir şeyler katar. Her şey her şeyden beslenir ve bu anlamda her besin, kendisini tüketen varlıkları yaşatır. Yine her varlık, kendine özgü bir enerji taşır ve kendisini var kılan enerjiyi süreç içinde harcar. Bir nesnenin, potansiyel enerjisi bittiğinde o nesne, kendi varlığını sonlandırır. Buna “ölüm” diyoruz.

Enerji varlığın var oluş nedenidir. Her varlığın enerji yoğunluğu farklıdır ve her nesnenin enerjisi kendi öznel yapısında sonludur. Bu sınırsız, ama “nesne sonlu” enerji alışverişi içinde, varlıklar, nesneler değişir ve devinir. Bu olgu sonsuzca sürer. Bu anlamda, her son, yeni bir başlangıçtır ve bu böylece, sonların sonu, sonsuzca olguları ve olayları var kılar. Bu görüş Alevi-Bektaşi öğretisinin, felsefesinin temelidir.

Ulu ozan Yunus Emre bir dörtlüğünde şöyle der;

            Can gözü ile bakan görür

            Yunus gözü ile gördüğün

            Yoksa yaban gözü ile

            Kimesneye, ne söyliyem (Güneş, age, s.68)

Can gözü ile görmek, bakarak görünmeyeni, içsel sezgiyle görebilmektir. Parçadan bütünü, bütünden parçayı algılayabilmektir.

            Değerli yazar Hasan Güneş, Qunatum ve Alevilik isimli kitabında bu konuda değerli bilgiler vermiştir. Hasan Güneş, “Alevi Bilgelerinin analitik düşüncenin ulaşamadığı Planck zamanı ötesini can gözüyle görerek parça-bütün ilişkisini kurduklarını ve bunu da “can gözüyle” yaptıklarını belirtmiştir. “Alevilik felsefesi, analitik düşüncenin yanına (tez-antitez ve sentez) düşüncenin yanına “can gözüyle bakmayı, akıl- gönül birlikteliğini, bir başka deyişle “ilahi aşkı” koymuştur. Analitik düşüncenin temelinde ölçüm, deney ve istatistik vardır. Dolaysıyla analitik düşünce determinist ve pozitivisttir. Oysa Kuantum kuramının temelinde ne determinist ve ne de pozitivist düşünce yatar. Atomaltı parçacıkların davranışlarını yansıtan Kunatum mekaniğinde bir parçacık (elektron, proton …) hem parçacık ve hem de dalga gibi davranıyor. Hem bir yerdeler hem de her yerdeler. Atomaltı parçacıklar dalga özellikleriyle her an her yerdedirler. Kuantum kuramındaki “Belirsizlik İlkesi” ölçüm yapmayı engellemektedir. Örneğin bir elektronun yerini tam olarak öğrendiğiniz anda hızını; hızını ölçtüğünüzde bu kez de yerini bilemezsiniz. Heisenberg Belirsizlik prensibine göre Planck Sabitinin (6,23*10-23 saniye) ötesini ölçemeyiz. Bunun ötesinde ki gelişmeleri bilemeyiz. Planc sabitinden daha küçük zaman aralığında bir bakarsınız bir pion yoktan var olmuş, bir bakarsınız vardan yok olmuştur. Planc Duvarı’nın ötesi, ölçüp biçip ona göre karar veren yaklaşımın bittiği yerdir.” (Hasan Güneş, age. ilgili sayfalar)

             İşte burada can gözü devreye girer akıl-gönül birlikteliği içinde sezgisel akılla parça bütün ilişkisi kurularak varlık birliğine varılır. Bunu da Alevi ozanları ve bilgeleri ortaya koymuşlardır. Yukarıdaki dizelerde de Yunus Emre bu gerçekliği dile getirerek, “Can Gözü” ile bakmanın önemini belirtmiştir.

            Alevilik öğretisinde, Mutlak Hiçlikte (yani algımızın dışında kalan açığa çıkmamış gizillik konumunda) bir Tanrı’nın varlığını kabul eder. Yani evreni başlatan veya var kılan evren öncesi bir varlığı (yani açığa çıkmamış Tanrı’yı) öngörür.

            Nesimi diyor ki;

                        Zerre menem, güneş menem

                        Çar-ı penci şeş menem

                        Sureti gör, beyan ile

                        Çünkü beyena sığmazam (Güneş, age. s.44)

            Akıl, her şeyi açığa çıkaracak olan yetidir. O halde insan Tanrı’yı, aklı sayesinde düşüncede açığa çıkarabilir.

Edip Harabi diyor ki;

                        İşte Allah ile ora birleştik

                        Nokta-ı amaya girdik, yerleştik

                        Sırrı Künt-ü Kenz-i orda söyleştik

                        İsmi Şerif’ini Rahman eyledik (Güneş age. s. 50).

            Künt-ü Kenz, gizli hazine, her şeyin içinde bulunduğu potansiyellik anlamlarına gelmektedir. Burası sırlı, gizli alandır. Harabi, daha dünya yokken, kendisi beden almamışken bile Tanrıyla o gizli hazinenin içinde bulunduğunu belirtmektedir. Nokta-ı amada (Tüm evrenin bir noktanın içinde gizli olduğu) bir arada bulunduğunu söyleyerek, tüm evrenin var bulunan bir noktadan açığa çıktığını ortaya koymuştur.

            Sonuç olarak Alevilik-Bektaşilik bir yanıyla Maddeci ve diğer bir yanıyla da idealist bir öğretiyi özünde barındırır. Bu bir çelişki gibi görünse de var oluşun yasasına da uygun düşmektedir. Çünkü her şey kendi karşıtıyla vardır. Eğer madde varsa, karşıt madde de vardır. Karşıt maddeyi algılayamadığımızdan onun davranışlarını ve yasalarını açıkça ortaya koyamıyoruz. Bu durumda, karşıt maddeyi; zaman ve mekân dışı olguları ve oluşumları algılayamıyoruz. Çünkü algımız ve duyu organlarımız, içinde bulunduğumuz zamanla ve mekânla sınırlanmıştır. Oysa sonsuz ve sınırsız olguların varlaştığı sonsuz boyut bilincimize kapalı. Bilincin kapalı olanı açması veya o boyuta ulaşması, fizik dünyasıyla olası değildir. Bu nedenle, bu boyuta ulaşacak ve orayı anlayacak metafizik sunumlar ortaya koymak gerekir. Alevi bilgeleri de bunu yapmıştır. Metafizik sunum ve özdekçi duruş Alevi felsefesinin özünü oluşturmaktadır. Algılanamayanı bilmek için, düşünsel boyuta genişlik katmak ama bunu yaparken, yaşamın dirimsel gerçekliğini de ret etmemek, Aleviliğin temel bakışıdır.

            Yasalarını açığa çıkaramadığımız ve farkında olamadığımız her şey bize bir gizdir. Bu durum, insanı idealizme götüren en temel işlevdir. Gizli ve algılanamayan her şey insan da mistik duygular yaratır ve bu olgu insanı, görülmeyen üstün bir güce yönlendirir. Bu da idealizmin temelini oluşturur. Bilgelere göre, algımız dışında kalan, görünmeyen evreni, diğer bir anlatımla “Tanrı” yı, yani açığa çıkaramadığımız gizemliliği, akılla ve sezgiyle düşüncede açığa çıkarabiliriz.

            Akıl, beynimizdeki Biyo-Kimyasal etkileşimler sonucu varlaşan, elektriksel ilişkiler bütününün ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Sezgi, aklın ulaştığı gerçeklik üzerinden, derin düşüncelere dalarak, algı dışı evreni, zihinsel tasarımlarla “bilmeye yönelme” işlevidir.

            Bilimsel bilgi, en güvenilir bilgidir. Bilim de bugün Big-Bang öncesini tam olarak bilememektedirler. Çünkü Big-Bang öncesi zaman ve mekan oluşmadığından analitik yöntemin dışında kalmaktadır.

            Alevilik-Bektaşilik, akıl ve sezgi yoluyla, idealist alanı, bilinir alana taşımaya çalışan bir felsefi, akılsal ve bilimsel öğretiyi kapsar.

 

 

KISACA ALEVİLİK;

Nesnel idealizm ve materyalizm karışımı bir felsefedir. Buna göre:

            a-) Varlık insan bilincinin dışındadır.

            b-) Var olan her şey tek bir kaynaktan çıkmıştır.

            c-) Var olanlar bir bütündür. Vahdet-i Mevcut

            d-) Tanrı’nın aklı, doğanın aklı ve insanın aklı birbirine dönüşmektedir.

            e-) Her şey sonsuzca vardır. (Tanrı)

            f-) Her şey değişir ve dönüşür.

            g-) Her şey birbiriyle bağıntılıdır.

            h-) Her şey kendi karşıtıyla vardır.

            I-) Karşıtların birliği, üretimi var kılar, sonsuzca oluşumu sağlar…

            i-) Tenasüh (başka bedenlerle varlaşma) anlayışı vardır.

            j-) Hulul (tanrısal öz, her şeyin içinde bulunmaktadır) anlayışı vardır.

            k-) Devriye (her şey devinir ve tekamül eder) vardır.

            l-) Gizil nesnellik (künt-ü kenz) anlayışı vardır.

 

 

KAYNAKÇA:

Büyük Larousse, ilgili maddeleri.

ÇALIŞLAR, Aziz, Felsefe Sözlüğü, Cem yay.

EYUBOĞLU, İ. Zeki; Tanrı Yaratan Toprak Anadolu, Der Yay. 1990

GÜNEŞ, Hasan, Quantum ve Alevilik, Su Yay. 2019

HANÇERLİOĞLU, Düşünce Tarihi; Remzi Kit.

ÖZMEN, İsmail; Alevi-Bektaşi Şiirleri Antolojisi; Saypa yay. Cilt 5. 1995

PEHLİVAN, Battal; Alevi-Bektaşi Düşüncesine Göre Allah; Pencere Yay. 1995

TEBER, Serol; Davranışlarımızın Kökeni, Say Yay. 1982

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comentarios


bottom of page