top of page

ALEVİLİKTE KURBAN (2)

Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024



 

                                           

            Anadolu Aleviliği, kendine özgü ve aynı zamanda insanlığın ortak hafızasını taşıyan bir felsefi inanç olarak, birçok inancın değerlerini de özünde barındırır. Bu nedenle ibadetlerinde semavi dinlere uymayan ritüellere de sıkça rastlanır. Ama aynı zamanda İslam’ın bazı değerleri de görülür. Kurban anlayışı da buna örnektir.

            Alevilikte Hakk kavramı çok temeldir. Çünkü Hakk bar bulunan evrensel gerçekliği ifade eder. Bir başka anlamda Hakk, devinime giren, döngüyü sağlayan ve her şeyin özünde bulunan itici güçtür. Potansiyellikten aktüaletiye akan her Şey Hakk konumundadır. Bu anlamda da Hakk “eylemli Tanrı’dır.” (Esat Korkmaz).  Potansiyel olansa “gizil nesne, gizli hazinedir”.  Bir anlamda “eylemsiz tanrıdır.”

            Alevilikte her şey Hakk içindir. Hakk’tan gelindi, Hakk’a gidilecektir. Bu aynı zamanda “vardan geldik, vara döneceğiz” demektir.

            İşte Alevilikte “kurban” anlayışı da “Hakk’tan gelen, Hakk’a gider” anlayışını içeren bir inancı kapsar. Çünkü bir can canını verdiğinde, o can başka canlara can olur.” Burada “canı veren de canı kendisine katan da Hakk’tır.”

            Bu bağlamda Hakk yoluna kurban olmak, gerçeklerin demine yönelmek Alevi inancının çok temel anlayışıdır.

            Aleviler öz olarak kurban, “yola hizmet etmek, yola kurban olmak, gücünü yol için harcamak” anlamına da gelir.

            Alevi öğretisine göre, doğada her şey bir şeyi besler. Cansız dediğimiz “su, minareller, tuz, bakır, çinko, demir vs.) de besindir. Dolaysıyla insan da bu besnleri yer. O halde bir bedene eylemsellik, enerji katan her şey esasında bir candır. Bir canın, bir cana eklenmesi bir anlamda “kurban” dır.  

            Her insan doğduğunda genetik bilgiyle doğar ve yaşama tutunmak için kendisini “merkeze” alır. İnsan, çevresini tanıdıkça, toplumsallaştıkça da kendi dıiında da bir gerçekliğin oldupunu duyumsar ve kendi dışında da var olanların “yaşama hakkının” olduğunu kavramaya başlar. İnsan, ne kadar “daha az kendisi olursa, o kadar merkezci görüşünden uzaklaşır.” İnsanın kendisini merkeze almasına “nefis” denir.

            Nefis, eğitilmemiş insan isteklerinin doyumsuzca davranışlar göstermesi ve toplumsal değerlerden uzaklaşıp bireysel çıkarı öne geçirmesidir. Asıl olan “insanın insanlaşmasıdır”,  bu da insanının toplumsallaşmasıyla olasıdır.

            İşte Aleviliğie göre asıl “kurban” insanın, nefsini tığlaması, nefsine egemen olması, dürüst, doğru, adil ve paylaşımcı olunması ve kısacası “insanın toplumsallaşmasının sağlanmasıdır.”

            Aleviler ibadetlerinde “canım kurban, tenim görüntümdür” derler. Burada “can” doğanın bütünsel yapısını oluşturan ve doğaya devinim kazandıran ama görülemeyen temel güçtür. Ten ise görünen ve algılana doğadır.

            Esasında görünen her şey, görünmeyenden çıkmıştır. Yani vardan varlaşmıştır. Açığa çıkan bedendir. Her beden başka bedenlerden beslenir. Böylece görünen görünmeyene katılır, görünmeyen görüneni var kılar. Bu döngü sonsuzca sürer ve bu döngü sürekli birbirini besler, birbirini var kılar.

            Alevilikte kurban için “kan akıtmak” zorunlu değildir. Bir anlamda bir yoksula, gereksinimi bulunan bir yetime, zorda kalmışlara bağış yapmak, aş vermek, besin sunmak, yiyecek ve giyecek yardımında bulunmak da “kurban” dır.

            Alevilik ’de Kurban, ikrar verip, ikrarında durmak anlamına da gelir. Kurban, insanın özünü dost özüne sunması; dostun gönlünü kazanması, dost yoluna özünü koymasıdır. Çünkü kurbanda asıl olan şey yakınlaşmaktır. Dostlara, canlara, insanlara yakın olmak, insan gönlünü kazanmak, insana değer vermek, insanları kendisine yakınlaştırmak da en büyük “kurban” dır. Bilgiyle, davranışla insanı etkilemek, eğitmek, onları dost yoluna sokmak; verilen bilgiyle insanı kendi gerçekliğine yakınlaştırmak da Alevilikte kurban anlamına gelir.

            Tevfik Fikret bir şiirinde şöyle der:

                        Din şehid ister, asüman kurban

                        Her zaman her tarafta kan kan… (Meydan Larousse; Kurban Maddesi)

            Ozan bu dizelerde din adına yapılan şavaşlardan ve katliamlardan söz ederek; “Tanrı adına kesilen kurbanların da hayvanlara yapılan bir katliam olduğunu vurgulamaktadır.” Asuman gökyüzü demektir. İnsanlık her zaman yaratıcısını, Tanrı’yı hep gözkyüzünde aramıştır. Dua ederken ellerini açıp, yüzünü göğe dönmesi ve yalvarırken her zaman yüzünü gökyüzüne çevirmesi bu arayışın somut göstergeleridir. Ozan, “yeryüzünde dökülen her kan, bir bedenin ölmesi ve yaşamının sona erdirilmesidir. Din adına da yapılsa bu bir gerçektir.” Ozan “akıtılan kana isyan ediyor ve akıtılan kanların durdurulmasını” diliyor.

                        “Canım erenlere kurban

                        Serim meydanda meydanda

                        İkrarım ezelden vardı

                        Canım meydanda meydanda.” (Kazım ENGİN http://www.pirsultan.net/ )

            Bu dizelerde ozan, “Velilere, mürşitlere, bilginlere, önderlere, yol gösterenlere, öncülere duyulan sevginin en büyük kurban olduğunu belirtiyor.” Kurbanın özü, canı cana, gönlü bir gönüle bağlamaktır. Dostluk kurmak, kardeşlik duygusunu artırmaktır. İnsanın örgütlüğünü sağlayarak, insanı özgürleştirmek ve korkularını gidermektir. Çünkü kurban, korku sonucunda ortaya çıkmış bir olgudur. O halde insan özgürleştiği oranda kurban olgusu da değişime uğrayacaktır. Özgürlük aynı zamanda bilgiyle olur. Bilginin en büyük kaynağıysa, eğitim kurumları, öğretmenler, veliler, mürşitler, bilginlerdir. O halde bu insanlara yaklaşmak, onlardan yararlanmak çok önemlidir.

            Bilgili insan “gizil nesnelliği” de çözeceğinden, doğaüstü gücü, doğal güce çevireceğinden, kişi, doğayla daha uygun yaşamayı öğrenecektir. Ozan, “bilgi uğruna gerekirse canımı veririm” diyerek, “insanı özgürlüğe taşıyacak olan değere yönelmeyi temel ilke olarak gördüğünü” söylemektedir.

                        Gerçek olan olur gani

                        Gani olan olur veli

                        NESİMİ’YİM yüzün beni

                        Derim meydanda meydanda(Kazım ENGİN http://www.pirsultan.net/ )

            Nesimi, “gerçeği bilen kişi her yönüyle zengindir. Bilen kişi, hem alıcı ve çoğunlukla da bilgi vericidir. Bilgili olan, kendisini aşan, başkalarına yararlı olan; kişileri bilgiyle donatan kişi velidir, bilginidir, pirdir” diyor. Nesimi, bilgisi yüzünde derisi yüzülmüş ve gerçek anlamda “kurban edilmiş” bir ozandır, bir bilgedir. Nesimi, insanı özgürleştirmek, tutuculuktan, gericilikten, hurafeden kurtarmak için çaba harcamış fakat onun bilinç düzeyinde olmayan ve onun söylediklerini anlamayan ham insanların saldırıları sonucunda korkunç bir şekilde öldürülmüştür. Onun için de Nesimi, ikrar vermiş ve ikrarından dönmemiştir. İşte en büyük kurban budur.

            Bir insan kestiği kurbanla değil, insanlık uğruna yaptığı hizmetle anılmalıdır. İnsanlık için korkmadan başını veren, insanlık adına ölümü göze alan ve ölen nice insanlar kurban sözcüğünün özünü daha da iyi dolduruyorlar.  Halk arasında bir deyim vardır “ben sana kurban olam”. İşte “kurban” gerekirse sevdiği için canını vermekten çekinmeyendir.

            Alevilik inancında ve öğretisinde de bu deyim geçerlidir. Yol için çekinmeden başını verenler, paylaşmayı en temel ilke sayanlar; insanın özgürleşmesi için mücadele edenler, doğaya uygun yaşamayı ilke edinenler; insanın da doğal bir varlık olduğunun bilincinde olanlar; işte gerçek erenler bunlardır. Bu da sevgiyi gerektirir. Sevgi ise özünde kendisinde olmayanı kendisine katma işlevidir. Kurbanda yakınlaşma, katılma, yabancılığı giderme anlamındadır. O halde seven herkes, aslında kurbanın insana verdiği psikolojik doyumluluğa ulaşır.

            Alevilikte “Kurban”ın aslı “Lokma”dır. Lokma her tür besin kaynağı olabilir.  Lokma, insanın kendi kaynağından bir kısmını ayırıp, insanlara dağıtmasıdır. Bu yolla kendi içi dünyasına huzur katmasıdır. İnsanın özündeki kötülüklerden sıyrılması, kinden, nefretten, benlikten kurtulmaya çalışması kadar daha değerli bir şey yoktur. Kurban, bir anlamda insanın kendisinde var olanı paylaşması, bu bağlamda cana can katmasıdır.

            Birçok yerde aileler, askere giden çocukları için “kurban” keserler. Bu aslında, “çocuklarının sağlıklı gelmeleri ve canına bir zarar gelmememsi için” bir başka canı sunmasıdır.

            Aleviler, çeşitli törenlerde “kurban tığlarlar.”  Bir dergâha gittiklerinde, Pir Evine uğradıklarında, Cem yapıldığında, Musahiplik Tutulduğunda, erkek çocukları sünnet edildiğinde, Kirvelikte, düğünlerde, bir insan Hakk’a yürüdüğünde, Hızır ve Muharrem Oruçlarında, Hıdrellez Şenliklerinde, Nevruz Törenlerinde…kurban tığlarlar. Kurbanlarda her zaman hayvan kesilmez. Birçok törenlerde, kuru üzüm, kömbe, börek, kurabiye, helva, meyve… dağıtılır. Kimi zaman da hayvan kesilir.

            Alevilikte aslında hiçbir cana kıymamak vardır. Buna karşın hayvanlar kesilir. Bu da yaşanılan pratikle, düşüncenin veya öğretinin çatışmasıdır, uyuşmamazlığıdır. 

            Aslında doğada bir denge de vardır. Her şey her şeyi yer. Ama önemli olan yenilen şeyi toptan yok etmemek ve görgüsüzce bir uygulama içine girmemektir. Bu anlamda bir hayvan tığlanacağı zaman, kimsenin görmediği alanlarda tığlanmalıdır.

            Kul Himmet diyor ki;

                        Yetmiş deve ile Kâbe’den gelsem

                        Amentü okusam, abdestim alsam

                        Ulu camilerde beş vakit kılsam

                        Mürşide varmadan yoktur çaresi

 

                        Arafat’ta kurban kessem yedirsem

                        Hac kurbanın kabul oldu dedirsem

                        Pir aşkına su doldursam su versem

                        Mürşide varmadan, yoktur çaresi (Kazım ENGİN http://www.pirsultan.net/ )

            Kul Himmet’in bu dizeleri, Alevi-Bektaşiliğin “Kurban”a nasıl baktığını açıkça ortaya konyaktadır. Kurban, insanın, özünü pişirmesi, kendi gerçekliğine ulaşması, Tanrı’yla kendi arasındaki yabancılaşmayı giderecek bilgiyi edinmesi ve Tanrı+ doğa+ insan birlikteliğini kavramasıdır. Her şeyden önce insanın kendi varlığıyla, bilinci arasındaki yabancılaşmayı gidermesidir. Burada ozan, sonuçla ilgilenmiyor. Olayların nedenselliğine vurgu yapıyor. Sonuç ancak görünendir. Şekil veya biçimdir. O halde insanlar neden şekil veya biçimsel olana yöneliyorlar? Esas sorun budur. Bunun yanıtı da insanın kendi gerçekliğiyle, kendisini var eden nesnel gerçeklik arasındaki bağıntıyı kuramamasıdır. Bunun da özünde bilgisizlik, eğitimsizlik yatmaktadır. Bilgilenmek, eğitilmek ve gerçek bilgiye anlaşmak için mürşide varmak ve onun besininden yararlanmak gerekmektedir.

            Alevilikte ki “kurban”,  özünde “Hakk’a varan, lokmanı, ekmeğini paylaşan, canların gönlünü kazanan, kimseyi kırmayan; bitirmeye, kızdırmaya, üzemeye değil; yaşatmaya, sevindirmeye, mutlu etmeye yönelen, dostları koruyan, kollayan, var olanı yaşatan; insanlara güven veren, geleceği aydınlık kılan, özünü insanlığa dönen, gönlünü dostlarına açan; dargınlığı, küslüğü bırakan, nefreti, kötülüğü özünden atan, insanlara iyilikle, güzellikle yaklaşan, kardeşliği, yarenliği, duygudaşlığı, yakınlığı, dostluğu vs. öne çıkaran bir anlayışı ve uygulamayı içerir.

            Kurban, en son tahlilde yaşatmak, yeniden doğmak, yaşamdaki sürekliliği var kılmaktır.

            Alevilerde;

                        -Kurban Bayramı,

                        -Hızır Kurbanı

                        -Adak          “

                        -Nevruz       “

                        -Hıdırellez   “

                        -Cenaze       “

                        -Düşkün Kaldırma Kurbanı

                        -Abdal Musa Kurbanı

                        -Dâr Kurbanı

                        -Musahip Kurbanı

                        -Görgü Kurbanı

                        -İkrar Kurbanı

                        -Matem Kurbanı… vardır.

 

             

                                                                                    

 

                                                                                       

 

Kaynak:

----------------------------------------------

Ana Britannica, Cilt 14 “Kurban” maddesi.)

ARSEL, İlhan; Şeriat’tan Kıssalar; Kaynak Yay. 1996

BİRDOĞAN, Nejat; Anadolu’nun Gizli Kültürü, Alevilik; Nejat Birdoğan Berfin Yay. 3. baskı. 1995

DURSUN, Turan; Din Bu, Kaynak Yay. 1995 Cilt 1.

ENGİN, Kazım, http://www.pirsultan.net/ )

KALELİ, Lütfi; Binbir Çiçek Mozaiği; Alevilik 4. Bas. Can Yay. 2003 (ilgili Bölüm

Meydan Larousse; ilgili madde.

SEVER, Erol;  İslam’ın Kaynakları ll. Muhammed; Pencere Yay. 1979

YAMAN, Mehmet; Alevilik, İnanç-Edep-Erkân,Garip Dede yay. 2001

 

 

 

 

 

Comments


bottom of page