top of page

ALEVİLİKTE YEDİ ULU OZAN


NEDEN YEDİ ULU OZAN

Bu durum tamamen Ezoterik (gizli bilgiler içeren) öğretinin ve Bâtıni İnancın yöntemiyle ilgilidir. Bâtınilik, iletilerini, gizli bilgilerini, sırlarını, geçmişten getirdiği kendine özgü görüş ve düşüncelerini vs. bir takım simgelerle, sembollerle, imgelerle, remizlerle ve sayılarla vermesinden kaynaklanmaktadır. Yedi sayısının batini inançlarda ve ezoterik öğretilerde çok önemli bir karşılığı vardır. Bu sayı kozmik (evrensel, dünyasal, genel geçer) bir ileti taşımaktadır. Bu iletilerin neler olduğunu önceki yazımda sunmaya çalıştım.

Alevi-Bektaşilik de ezoterik bir öğreti ve Bâtıni bir inanç olduğundan, gizli bilgiler ve sırlar içermektedir. Örneğin, Sekahüm Sırrı, Künt-ü Kenz Sırrı, Ali Sırrı, sırrı müphem… gibi, sıralar vardır. Söz konusu bu sırların nedeni, Bâtıni toplulukların taşıdıkları değerlerden kaynaklanmaktadır. Alevilik de taşıdığı değerler nedeniyle örtülü bir inanç ve öğreti olarak gelişmiş ve bu bağlamda taşıdığı kozmik içerikli değerlerin önemli bir kısmının üzerini örtmüştür. Bu anlamda da örtülümede en çok da sayıları kullanmıştır. Yedi sayısı da bu sayılardan birisidir.

Bu bağlamda bu sırlar kozmik (yani her dönem geçerli olan, geçmiş, bugün ve gelecekte de değişmeyecek olan) bilgileri içermektedir. Bu bilgiler herkese anlatılmaz ve verilmez. Bu sırlar ve bilgiler, ancak insiye olmuş (bilgilenmiş, aydınlanmış, güvenli) bilinçlere verilir. Yedi sayısı da bu tür bir sırrı içermektedir. Bunun içinde yedi sayısı kozmik bir iletiyi sunar. Binlerce ozan olmasına karşın, ozan sayısını sınırlayan anlayışı bu öğretinin özünde, önemli bilgileri simgelerle, sayılarla vermek düşüncesinin pekiştirilmek istenmesinden dolayıdır. Yoksa bu öğretiye ve inanca değer katmış binlerce ozan bulunmaktadır.

Bu durumda “yedi” sayısı, söz konusu “kozmik bilinci” yansıtan bir değeri, bir sembolü içermektedir. Ulu ozanların sayısının neden “sekiz” değil de “yedi” sorusunun yanıtı bu “yedi” sayısına yüklenilen kutsallıktan kaynaklanmaktadır.

             Alevi-Bektaşi edebiyatında binlerce ozan yaşamıştır. Anadolu’da bu kadar çok ozan olmasına karşın ozanlara bir sınır getirilmesi sanırım yukarıda sözü edilen ve örnekleri verilen yedi sayısının kutsallığından kaynaklanmıştır. Bunun en akılcı açıklaması budur. Yoksa ismi sayılan ( Nesimi, Fuzuli, Hatayi, Virani, Yemini, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet)  yedi ozan dışında da nice ozanlar bu topraklarda isim bırakmış ve toplumda etkili olmuşlardır. Ama öğretiye en büyük katkısı olan ismi geçen bu ozanlar olmuştur. Anadolu’ya özellikle 12. -14 yüzyıllarda ulu erenler bu yolu, bu öğretiyi yaymışlardır. Bu öğretinin yayılması ve halkın belleğine yerleşmesiyse bu ulu ozanların eserleriyle çok önemli bir işlevlik kazanmıştır. Adı geçen bu ozanlar, gerek bilgileri, gerek cesaretleri ve gerekse halk üzerinde bıraktıkları etkiler, bugün bile halen çok etkin bir şekilde devam etmektedir. Bu ozanları yüzyılları aşan etkileri onları önemli kılmış ve gerek bu yolun sürdürücüleri, gerek önderleri bu ozanları “ulu” konumuna sokmuşlardır.

            Yukarıda belirtilen ve isimleri verilen yedi ulu ozanın yaşadıkları dönemlere baktığımızda, 1200 ila 1650 yılları arasında olduklarını hemen görebiliriz. Bu dönem Anadolu’da gelişen çok farklı toplumsal olaylar meydana gelmiştir. Anadolunun kadim hakları ve Anadolu’ya gelen konar – göçer topluluklar (özellikle Türkmenler) 1200’lü yıllardan itibaren yerleşik düzene geçmeye zorlanmış, gerek Selçuklu ve gerekse Osmanlı İmparatorluğu tarafından söz konusu bu guruplar, yerleşik düzenin getirmiş olduğu yaşama koşullarına uzun süre direnmişlerdir. Yerleşik halklar ve göçerler atalarından taşıyıp getirdikleri kültürlerini, inançlarını ve toplumsal değerlerini (özellikle dillerini ve inançlarını) ödün vermeden yaşatmaya çalışmışlar bu anlamda egemen inanç ve siyasi iradeyle büyük savaşım içine girmişlerdir. Tarihsel olarak bakıldığında bu savaşımın en yoğun olduğu dönemler, Selçuklular dönemiyle, Osmanlı’nın gelişme döneminin sonlarını kapsamaktadır. Söz konusu tarihsel süreçte birçok olaylar ve başkaldırılar yaşanmıştır.

            Bu başkaldırılar:

            -1240 yılında, Babailer başkaldırısı,

            -1420 yılında, Şeyh Bedrettin başkaldırısı,

            -1510–1511 yıllarında, Şah Kulu başkaldırısı,

            -1512 yılında, Nur Ali Halife başkaldırısı,

-1517–1522 yıllarında, Celali başkaldırısı,

-1526 yılında, Atmaca başkaldırısı,

-1527 yılında, Zünnunoğlu başkaldırısı,

-1527 yılında, Kalender Çelebi başkaldırısı ve yine 1500’lü yılların ortalarında Pir Sultan Abdal’ın asılması vs. olduğu görülür. Tüm bu başkaldırılar dışında birçok bireysel ve küçük ayaklanmalar da yaşanmıştır.

            Bu başkaldırıların ve ayaklanmaların çoğunun belki de tamamının nedeni, yoksul Anadolu halkının hak arama ve daha iyi yaşama isteğinin bir sonucu olduğudur.  Ama yöneten egemen kesim, bu mücadelenin gerçek yönünü özünden uzaklaştırmasını bilmiş ve bu kavgayı “inanç ayrılıklarına ve mezhep farklılıklarına” indirgemesini başararak, halkların birbirine düşman olmalarını sağlamışlardır. Bu anlamda bu dönemler, Alevilerin zorla inançlarından koparılmaya, baskılarla egemenlik altına alınmaya çalışıldığı bir dönemdir. Bu dönemler (1200–1650 yılları) Alevilerin asimile edildikleri en ağırlıklı bir dönemdir. Osmanlı İmparatorluğu dış dünyaya karşı hoşgörülü olurken, Anadolu’daki Alevilere en korkunç baskıları uygulamıştır. Aleviler her dönem hem şiddete ve hem de psikolojik baskılara uğramışlardır. Tarihsel anlamda en büyük şiddeti ve kıyımı Yavuz Sultan Selim döneminde yaşamışlardır. Yine Kuyucu Murat Paşa'nın on binlerce Alevi’yi kuyulara atarak kıyım yapması da tarihin sayfalarında yazılıdır. Bu kıyımlarda on binlerce Alevi-Bektaşi öldürülmüştür. Bunların amaçları Alevileri Sünnileştirmek ve kendi özlerinden koparmaktır. Ama bu konuda tam bir başarı sağlayamamışlardır. Sünnileşen Aleviler olmuştur. Buna karşın ödün vermeyen, kendi inanç ve öğretilerinden vazgeçmeyen Aleviler de çoğunlukta kalmıştır. Yaşanan tüm bu baskıları ve şiddeti ozanlar şiirleştirmişler ve baskılara, şiddete karşı direnişlerin simgesi ve bu yolun (Alevi-Bektaşi) uluları olmuşlardır.

            İşte bu yedi ulu ozan bu çalkantılı ve zor dönemde, bu Alevi asimilasyonuna karşı durarak, Anadolu’da bulunan Alevilerin kendi dillerini, kültürlerini ve yaşama bakışlarını… Sürekli ayakta tutmuşlar ve bu dilin, bu inancın yaşamasını sağlayan bir katalizör görevi üstlenmişlerdir. Alevi-Bektaşiliğin, öğretisini, inançsal değerlerini, ibadetlerini, korkusuzca işleyerek bu öğretinin ve inancın yaşatılmasını sağlamışlardır. Bu ozanlar, söz sanatını ustaca kullanmışlar ve hem edebi olarak estetik eserler üretirlerken, diğer yandan Alevi-Bektaşi felsefesini de yaşatmasını sağlamışlardır. Bu işlevi sadece bu ozanlarımız değil, kendilerinden sonra gelen birçok ozanlarımız da aynı süreci devam ettirmişlerdir. Yedi Ulu Ozanların bu dönemlerde yaşayan ozanlardan seçilmesinin de bir anlamı vardır. Bu ozanlar o kadar baskılara, kıyımlara ve zorlamalara karşı direnmişler ve bu yolun öğretisini ve inancının özünü ve temelini oluşturmuşlardır.

            Yedi ulu ozan dışında kalan: Kaygusuz Abdal, Teslim Abdal, Kazak Abdal, Kul Nesimi, Fedayi, Haşim Baba, Gedai, Kemteri, Hilmi Dede Baba, Edip Harabi, Âşık Veysel, Âşık Ali İzzet, İbreti, Davut Sulari, Âşık Daimî, Mahzuni Şerif, Adil Atalay (Vaktidolu), vs.; bu Serçeşme kaynağından beslenmiş, özelerinden sapmamış ve bu zengin kaynak bu topraklarda ismini anamadığımız binlerce ozanı yaratmıştır. İnsanlık var olduğu sürece de bu pınar, bu kaynak, bu serçeşmeye daha nice ozanların doğmasını sağlayacaktır.

            Yedi Ulu ozanların şiirleri incelendiğinde, bu ozanların İmamlar, İmamlar, Ali, Ehlibeyt, On iki İmamlar, vs. gibi konular çok fazlaca yer almışlardır. Ama Yunus Emre ve ondan önceki şiir geleneğinde bu kavramların ya daha az ya da hiç işlenmediği de görülür. Bu da bize, Anadolu Aleviliğinde,  Şah İsmail’in büyük bir etki bıraktığını göstermektedir. Özellikle on beşinci yüzyıldan itibaren Anadolu’da Şiiliğin etkisi açıkça görülür. O dönemde Şiilik bugünkü gibi koyu İslamcı bir duruş göstermiyordu. Yine Şah İsmail (Hatai) döneminde, Şiilik bir muhalif hareketti. Başlangıçta Şiilik İslam içinde Heterodoks bir anlayış olarak doğmuş ve süreç içinde de merkezileşerek tutuculaşmıştır.  

            Fuzuli, Virani, vs. gibi Şiilik yanlısı ozanların da etkisiyle, yukarıda sözü edilen kavramlar hemen hemen tüm yedi ulu ozan tarafından en temel konular olarak işlenmiş ve bu durum günümüz Alevi-Bektaşi inanç ve öğretisine de etkili olmuştur.  Söz konusu bu ozanlar, kendilerinden sonra gelen birçok Alevi-Bektaşi ozanların da aynı kavramlar (Hz. Muhammet, Hz. Ali, On İki İmam, Ehlibeyt, Teberra, Tevella…) üzerine eserler üretmelerine kaynaklık etmişlerdir. Yedi ulu ozanın, eserleri derinlemesine irdelendiğinde, açıkça dile getirilen kavramlar yanında, gizli anlamlar, derin içerikler taşıyan Bâtıni ve tasavvufi (Tanrı, vahdet, tenasüh, hulul, devriye, anasır-ı Erbaa, mekân, lâmekân, Hakk, şarap, bade, vuslat, türap,  hikmet…) kavramlarında sıkça kullanıldığı görülmektedir.

 

 

 

 

 

 

 

BİRDOĞA Nejat; Anadolu’nun Gizli Kültürü, Alevilik; Berfin Yay. 3. Bs. 1995

BORATAV, Pertev Naili;100 Soruda Türk Halk Edebiyatı, ; 4. Baskı. Gerçek Yay.

Büyük Larousse 1. Cilt

Büyük Larousse 13. Cilt.

CANDAN, Ergun; Gizli Sırlar Öğretisi; Sınır Ötesi Yay. 1998

DİYAROĞLU, Süleyman; Tanrı’nın Gizli Dili, Çiviyazıları yay. 2005.

ElLDEN, Burak; 2012: Marduk’la Randevu, 3. Baskı.

EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Anadolu İnançları, Anadolu Mitologisi; Geçit Yay. 1987

EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Alevi-Bektaşi Edebiyatı, Der Yay. 1991

EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Alevilik- Sünnilik, -İslam Düşüncesi-; Der Yay.1989

EYUBOĞLU, İsmet zeki; Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi; Der Yay. 1993

EYUBOĞLU, İsmet Zeki; Tanrı Yaratan Toprak; Der Yay. 1990

  KORKMAZ, Esat; Alevilik ve Bektaşilik Terimler Sözlüğü; Anahtar Kit. 2005

  ÖZ, Baki;  Osmanlı’da Alevi Ayaklanmaları; Can Yay. 3. Baskı. 2003

  ÖZKIRIMLI, Atilla; Türk edebiyatı tarihi; Cilt 1; İnkılâp yay. 2004

  ÖZKIRIMLI, Atilla; Türk edebiyatı tarihi; Cilt 11.  İnkılâp yay. 2004

ZAMAN, Süleyman, Yedi Ulu Ozan, Can Yay. 2009

Comments


bottom of page