top of page

ALEVİ-BEKTAŞİ KÜLTÜR VE CEMEVİ

ree

                                  

            Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak 2022 yılında kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi, Aleviliği-Bektaşiliği, iktidarın ve devletin güdümüne sokmaktan ve Aleviliği tarihsel bağlarından koparıp İslam’i bir nitelik kazandırmaktan başka bir anlam taşımamaktadır.

            Son yıllarda Alevilerin hızla asimilasyona uğratıldığını, üzülerek belirteyim ki Aleviliğin asimilasyonunda “Alevi görünümlü” kimilerinin de büyük bir rol oynadığını görmekteyiz.

            2009-2010 yılları arasında 7 kez düzenlen “Alevi Çalıştayları” da söz konusu asimilasyonun bir başka yöntemidir. AKP’nin politik olarak düzenlettiği Alevi Çalıştayları, tamamen Aleviliği Ortodoks inancın içine taşımaya çalışmaktan ve Alevilerin hak taleplerini görmezden gelip onları oyalamaktan başka bir işe yaramadığını süreç bize göstermiştir.

            Şu denebilir ki, Alevilik, kendine özgü değerler taşımaktadır ve taşıdığı değerler hiçbir zaman Ortodoks inançlarla uyuşmamaktadır.  Her şeyden önce Alevilik, doğa tapımlı, eren-evliya kültlü, inancı akla taşıyan, akla uymayanı eleyen, çağdaş değerlere uyum sağlayan, Rıza Şehri Ütopyasıyla toplumsal değerlerini ortaya koyan ve o değerleri savunan, pirlerin, mürşitlerin, bilgelerin yoludur. Özetin de özeti olarak, Alevilik, ezoterik bir öğreti, doğa tapımlı bir inançtır.

            Yine Alevilik, taşıdığı evrensel değerlerle, asla merkezi bir yapı oluşturmamış ve her zaman merkezle karşıtlık içinde olmuştur. Dolayısıyla Alevilik, iktidarla örtüşen, devletli bir inanç ve öğreti değildir. Sınırsız ve “İnsan” merkezli bir inancı içerir.

            Yukarıda da belirttiğim gibi Alevilik, kendisine özgü inanç öğeleri ve ritüelleri bulunan, evrensel değerleri savunan, insanı yücelten, doğaya, hayvana ve insana sevgi besleyen, hiçbir insanı görüşünden, düşüncesinden, inancından, hayat tarzından vs. dolayı öteki görmeyen, her insanın yaşama hakkının en temel hak olduğunu söyleyen ve bunu, değerleri arasında yaşatan, kendisini merkeze alan her inanca, öğretiye ve yönetime karşı duruş sergileyen, bâtıni düşünceye sahip, görüntüden çok öze değer veren vs. bir felsefi inanç ve öğretidir.

            Alevilik, “Tanrı-doğa-insan” üçlemesiyle, yani, evrensel oluşumu bir bütünlük içinde gören bir anlayışla doğasal diyalektiği; “Hak-Muhammed-Ali” (Hak- Evrenin toplamı, doğanın kendisi; Muhammed- Zahiri, somut olanı, bilgiyi aktaran; Ali- Bâtıni, gizli olanı taşıyan) ” üçlemesiyle de toplumsal diyalektiğini belirlemiş olan, her zahiri olana Batıni anlamlar yükleyen; eşitlikçi-paylaşımcı-dayanışmacı vs. bir toplumsal anlayışa sahip olan, seküler vs. değerleri taşıyan panteist bir inanç ve öğretidir.

            Aleviliğin yerel içinde evrensel değerlere sahip olması, kadını da erkeklerle aynı değerde görmesi, “yetmiş iki millete” aynı değerde bakması, ibadetini müzikle, şiirle, deyişle, muhabbetle, semah ile vs. yapması; ritüellerini “Ayini Cem” ile gerçekleştirmesi, Cem yaparken kadın ve erkeğin aynı ortamı paylaşması vs. Ortodoks inanca sahip olan bağnaz çevreleri her zaman korkutmuştur.

            Bu korkunun temelinin en başında Aleviliğin evrensel değerlere sahip olması yatmaktadır. Tanrı algısı, evrenin oluşumu, devriye, kâmil insan tasarımı, “Rıza Kenti”, gibi değerler tüm Ortodoks inançlara karşıtlık oluşturmakta ve onların ortaya koyduğu değerlerle uyuşmamaktadır.

            Aleviliği-Bektaşiliği Kültür Bakanlığı’na bağlamak, Aleviliği “kültür” olarak değerlendirip, kültürü de folklorik bir yapıya indirgemekten kaynaklanmaktadır. Bu anlayış, bir anlamda, Aleviliğin inancını ve ritüellerini ve ayrıca kadimden bu yana inisiyasyon yöntemiyle taşıdığı değerleri yok saymak demektir. Bu asla kabul edilemeyecek bir anlayıştır.

            Şu bilinmelidir ki Alevilik, değerler sistemi bakımından, kadim dönemden bu yana, en az on bin yıllık tarihsel süreçten gelen değerlere sahiptir. Ana düşüncesinin ve inancının temeli kadim dönemi uygarlıklarına kadar geriye gider. Bir anlamda Alevilik taşıdığı değerler “insanlığın ortak hafızasıdır.”

             Dolayısıyla Aleviliğin bütünsel yapısından uzaklaştırılması ve “kültür” diyerek alanının daraltılması doğru değildir. Bu anlayış tamamen bir asimilasyondur.

            AKP hükümetinin Aleviliği “kültür” olarak tanımlayıp Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı bir kurum haline getirmesi, O’nun inanç yönünü ve öğretisini inkâr etmekten ve Alevi kurumlarına “kayyum” atamaktan başka bir anlam taşımamaktadır. Bu durumu Aleviler kabul etmezler, etmemelidirler.

            Ayrıca kültür kavramının da burada çok yanlış kullanıldığını belirtmek gerekir. Çünkü kültür, insanın doğaya karşı ürettiği her şeydir. Bu anlamda inanç da düşünce de davranışlar da sanat da vs. kültürün içine girer. Eğer Alevilik, bir kültür olarak değerlendirilecekse o halde “Alevilik nasıl bir kültürdür?” sorusunun sorulması ve buna Aleviliğin değerlerine, inanç ve ritüellerine, öğretilerinin bütünselliğine vs. bakarak yanıt verilmesi gereklidir.

            Dolaysıyla inanç da kültürün içindedir. Bu durumda Sünnilikte, Hristiyanlık ’ta, Budizm’de, vs. kültürün içinde yer alır. O dinler de kendi bütünlüğü içinde, kendi kültürel değerlerini içermektedir.

             Hiçbir Alevi kurumu “Aleviliği” devlet yönetiminin içine taşınmasına onay veremez. Çünkü bu Aleviliğin kendisini inkâr etmesi demektir. Çünkü Alevilik en başta inanç ve devlet yönetiminin bir arada olmasına karşıdır. Çünkü inanç, farklı bir alandır. Devlet yönetimiyse çok daha farklı bir alandır.

            Devlet, her şeyden önce tüm vatandaşlarına inanç yönüyle nötr olmalıdır. Devletin dini olmaz, çünkü devlet kavram olarak tek başına soyuttur. Oysa devlet yasama, yürütme, yargı, bürokrasi vs. gibi, kurallar, kurumlar bütünselliğini içeren toplumsal bir üst yapıdır. Oysa inanç bireysel yaşanır ve o alana karışmak devletin görevi olamaz. Dolayısıyla devlet laik olmalıdır.

            Bu anlamda seküler değerlere bağlı olarak taşıyan Aleviler, her zaman laiklikten yana olmuşlardır ve inancın devlet tarafından finanse edilmesine karşı durmuşlardır. Böylesi bir anlayışa sahip olmayan Aleviler, Aleviliğin değerlerine uygun davranmamış olurlar.

            Dolayısıyla devlet, tüm inançlara tarafsız yaklaşmalı ve Aleviliği de bir devlet kurumunun içine alarak onun değerlerini değersizleştirmemelidir.

            Bu bağlamda, Kültür Bakanlığı’na bağlı olarak kurulan Alevi-Bektaşi Kültür ve Cemevi, iki yıldan bu yana Hacı Bektaş anmaları düzenleyerek, Alevi kurumlarına alternatif bir etkinlik uygulamaya koymuştur. Bu etkinlik, bu yıl da 12-13 Ağustos tarihlerinde düzenlenmiştir.  Bu açık bir asimilasyondur. Bu etkinliğin asıl amacı, Alevi kurumlarını etkisizleştirmek, Hacı Bektaş’ı Alevilerden-Bektaşilerden koparmak ve Alevilerin-Bektaşilerin kutsal mekânı olan Hacıbektaş’ı devletin güdümüne sokmaktır.

Tarihsel olarak katliamlara uğramış olan, cumhuriyet döneminde de sürekli katliamlara uğrayan Aleviler, hiçbir zaman kendi değerlerinden ödün vermemelidir.

   Aleviler ve Alevi kurumları, bu kez de bu oyunu bozacak bilince ve birlik ve bütünlüğe sahiptirler. Bu bilinci ve birlikteliği Alevi kurumlarının her yıl 16-17-18 Ağustos tarihlerinde gerçekleştirdikleri Hacı Bektaş’ı anma ve kültürel çalışmalara katılarak göstereceklerdir.

Gerçek Alevi-Bektaşiler “devletin Aleviliğini” boşa çıkaracaklardır. Çünkü “devletin Aleviliği” Şiilik veya Sünnilikle özdeşleşmeyi kabul eden bir “Aleviliktir”. Bunu kabul etmek gerçek Aleviliği işlevsiz kılmak ve ona yabancılaşmaktır.

Bu da Aleviliğe yapılacak olan en büyük ihanet olacaktır.


Yorumlar


bottom of page