ALEVİLİKTE HAKK’A YÜRÜME ve HAKK’A UĞURLAMA ERKANI
- sulzam1956
- 30 Mar
- 4 dakikada okunur

Doğa tanrıcı bir inancı taşıyan Aleviliğe göre Hak, Tanrı’dan ayrı değildir; Tanrı Hakk’ın içinde, Hakk ise var olanların içindedir. Bu bağlamda insan da Hakk’ın içindedir. “Hakk insanda, insan Hakk’ta” mevcuttur. Bu durumda Hakk’ın içinden gelen insan, Hakk’a döner.
Hak- evrenin toplamıdır. Doğa ise Hakk’ın bedenidir.
Sözü Yunus’a verelim:
“Ayruk bana ben diyemem
Kimseyene sen diyemem
Bu kul o sultan diyemem
İşitenler kalsın tana” (Quantum ve Alevilik, Hasan Güneş; s. 70)
Yunus Emre, evrenle, doğayla ve tanrıyla ayrılığını kaldırmış ve “çoklukta sen-ben varız ama, bütünsel gerçeklikte bir bütünün parçalarıyız. Bu nedenle ayrılık yoktur, kul-sultan da yoktur. Bu işitenler tana (şaşkınlığa” uğrarlar” demektedir.
Hakk’ın bedeni olan doğa sürekli devinir ve dönüşür. Her dönüşüm, “yeniden doğuştur” ve “yeniden doğuş” bir başka bedenin bitimidir. Geleneksel kültürde buna “ölüm” denmiştir.
Şu en temel gerçekliktir ki, doğada yaşam, dirimsellik vs. sonsuzca sürer. Yine bir başka gerçeklik şudur ki makro evrende bedenleşmiş her şeyin de bir bitimi vardır ve her bitim bir başlangıcı oluşturur.
Dolayısıyla insan düşüncesinde zamanla kendisi biten ama kendisini var kılan “öz”ün bitmediği inancı gelişmiştir. Bu “öz”ün ruh olduğuna inanılmıştır. Bu anlamda "beden ölür ama ruh, yani “öz” sonsuzca varlığını sürdürür" görüşü Aleviliğin en temel inancı olarak gelişmiştir.
O halde beden dirimselliğini bitirdiğinde “öz” nereye gider? Bu sorunun yanıtı: “Ruh’a ana kaynağına yani Hakk’a gider” dir.
Kaygusuz Abdal ne demiş:
“Benem cümle vücud içindeki can
Benem külli sıfat, her türlü erkân” (Güneş, age. s. 81)
Kaygusuz Abdal’da "her şeyin içindeki can (yani enerji veya Ruh” benim, tüm sıfatlar ve her türlü erkanlar (törenler, yasalar vs) benim” diyerek, çokluğu birlemekte ve kendisi de o Bir’in içinde olduğunu söylemektedir." Bir şey bir şeyin içindeyse, o şeyden ayrı değildir.
Alevilikte “tenasüh” inancı vardır. Tenasüh inancına göre “öz” Hakk’la buluştuğunda bir başka bedene “öz” olur ve bir başka bedene dirimsellik sağlar. İnsanın ruhu da ana kaynağına kavuşur ve dünyada yaşamı boyunca ortaya koyduğu gelişmişlik düzeyine göre ya bir otta ya bir hayvanda ya bir kayada ya da daha üstün özelliklerle ya bir insanda.... yeniden varlık bulur. Bu aynı zamanda “çark-ı felektir” yani devirdir.
Devriye inancı da bu gerçekliğe vurgu yapar. Dönmeyen, devinmeyen, dönüşmeyen hiçbir şey yoktur. Ruh da devir içindedir. Bu nedenle Hakk’a yürümüş olan bir cana “Devr-i Asan” yani “devri kolay” olsun denir.
Ama aynı zamanda olgunluk aşamasında, yani Hak bilincine ulaşmış olan bir insan "Don değiştirmişse" bu durumda onun ardından “Devr-i Daim” olsun denir. Bu söz, kişinin ruhunun ölmediğini belirtir ve yeniden bedenleşeceğine dönük inancı içerir.
Aşık Daimi’ye sözü bırakalım:
“Nice kaptan kaba boşaldım, doldum
Karıştım denize, deniz ben oldum
Damlanın içinde evreni buldum
Yine benden bana getirdi beni.” (Güneş age. s. 115)
Bu dizelerde hem devriye ve hem de tenasüh inancını dile getirilmiş ve burada Aleviliğin evrene bakışı açıkça ortaya konmuştur.
Alevilikte bir can, yaşam sürecini tamamladığında “ruhu” Hakk’la buluşmuş olur. Hakk’la buluşan veya “kalıp değiştiren”, “don değiştiren” vs gibi kavramlarla dile getirilen bu söylemler, ruhun ölümsüzlüğüne olan inançtan kaynaklanır.
Hakk’a ulaşan bir can için “Menzili ışıklı olsun; Işık içinde doğsun” gibi, ışıkla ilişkilendirilen “yeniden doğuşa” vurgu yapılır.
Işık, enerjinin görünen yanıdır. Ve ışık algılanır ve görünür olan evrenin olmazsa olmazıdır. Bu anlamda ışık da enerjidir. İnsan bilincinde ölümsüz olarak algılanan ve inanılan ruh da bir enerjidir ve enerji çeşitli konumlarda açığa çıkar. İnsanı var kılan enerji (ruh) bir bedenle buluştuğunda ışık gibi görünür, yani bedenleşmiş olur. Karanlık örter, ışık aşikâr kılar. Karanlık tanrısal alan, ışık görünen alandır…
Bir can “don değiştirdiğinde, onun “sırlanması” gerekir. Bu da Alevilikte “Hakk’a Yürüme Erkânı" yla gerçekleştirilir.
Alevi canların sırlanması Cem Evi’nde uygulana “Cenaze Töreniyle” gerçekleştirilir.
Alevi inanç önderi bir dede, pir veya bir mürşit tarafından yapılan “defin işlemleriyle o canın bedeni toprağa sırlanır.
Alevilerde Cenaze Töreni aşaması dört kapıyı içerir.
Dört kapının ilki Yolun Yasalarına ve kurallarına göre cenazenin hazırlanması, yıkanması, keyfin işlerinin yapılması ve topluluğun önüne getirilmesidir. Buna “Şeriat Aşaması” denir. Yani var olan yolun kurallarına uygun davranmak anlamındadır. İkrarla başlar ve ikrar verenin yolun kurallarına uygun davranasını içerir. Hakka yürümüş olan canın bedeni Gülbanklarla yıkanır ve kefenlenir.
İkinci aşama, “Hakk’a yürümüş olan canın kısa haytanın anlatılması ve orada bulunan canlardan helallik alınmasıdır.” Buna “Tarikat Aşaması denir. Kişinin yolun kurallarına uygun davrandığı anlatılılır ve yol diliyle Rızalık alınır. Tarikat Aşaması aynı zamanda “Rızalık Aşamasıdır.”
Üçüncü aşama “Hakk’a yürümüş olan can için, saz ve sözden oluşan 3 nefes veya deyiş okunmasıdır." Burada müzikle, sözün birleştirilmesi ve her şeyin dalga-tanecik boyutuyla varlık bulduğu görüşü anlatılmak istenmektedir. Müzik ve söz dalga boyutuyla, bedense tanecik boyutuyla simgelenmektedir. Burada 3 deyiş okunması, 3’lemedir. Ezoterik (Bâtıni) öğretide üç sayısı "Kutsal Yasadır" ve bu yasa evrensel oluşun, değişimin ve döngünün vs. simgesidir. Bilimsel olarak ortaya konan ve günümüzde en geçerli kuram olarak kabul gören Standart Modele göre “Çevremizde gördüğümüz her şey 3 temel parçacığın (aşağı kuark, yukarı kuark ve elektronun) birleşmesiyle oluşmuştur.” (Cankoçak, age.s.45). Ezoterik öğretide “anne-baba ve çocuk” üçlemesi; Tanrı-doğa-insan üçlemesi vs. evrensel oluşun simgesidirler. Bu aşama Marifet Aşamasıdır. Hakk’a yürüyen can, bu dünyadan sonsuza kadar ayrılmıştır. Spatyuma yolculuğu başlamıştır. Bundan sonraki devri, kolay olsun dilekleri dillendirilmiş ve uğurlanmıştır.
Dördüncü aşama, Hakk’la buluşan canın toprağa sırlanmasıdır. Artık beden toprakla buluşup atomik parçalara ayrılacak ve toprak olacaktır. Bu aşama “Hakikat Aşamasıdır."
İnsan, ne kadar yaşarsa yaşasın en sonunda Hakikatle yani ana kaynağı ile, bedeni toprakla, “özü” bütünsel enerjiyle (bilimsel dille söylersek, "Kuantum Potansiyel Alanı” yla buluşacaktır.
Alevi inancına ve öğretisine göre, Hakikatte, tek bir gerçek vardır o’da “Bir” dir. Çokluk Bir’in değişik boyutlardaki görüntüleri ve oluşumlarıdır. Nasıl ki tüm elementler Hidrojen ’in çocukları, tüm sayılar 1’in katları ve meyve ağacındaki tüm meyveler tek bir çekirdeğin içinde mevcutsa, tüm mahlukatta Bir varlığın içindedir. Nasıl ki dünyanın dışına çıkıldığında dünya tek bir gezegen halinde gözüküyor ve dünyaya dönüldüğünde sonsuzca nesneler o tek dünyanın içindeyse, tüm varlık ta bu konumdadır. Hakikat budur.
Hakk’a yürüyen bir can için yakınlarına;
-Hakk sabır versin;
-Geride kalanlar uzun ömürlü olsun;
-Işığı size ışık olsun;
-Canı, canlarda yaşasın;
-Mekanı gönüller olsun vs denir.
Hakk’a yürüyen can için de:
-Devr-i Daim olsun;
-Devr-i Asan olsun;
-Menzili ışıklı olsun;
-Hakk’la Hakk olsun;
-Işık içinde doğsun;
Ayrıca;
-Don değiştirdi;
-Sevgiliye kavuştu;
-Kalıbı dinlendirdi;
-Hakk’tan geldi, Hakk’a gidiyor; gibi, Aleviliğe özgü terimler ve deyimler kullanılır.
Opmerkingen