top of page

ANADOLU (2)

Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024




 

                                                           -2-

            Anadolu toprakları, bugünkü arkeolojik verilere göre, insan yerleşimleri bakımından, en azından 12.000-13.000 yıllık bir geçmişe sahip…  

            Bu topraklar söz konusu bu tarihi süreç içinde hiç boş kalmadı. Söz konusu binlerce yıllık süreç içinde birçok topluluk bu topraklara yerleşti ve zaman içinde bu topraklarda birçok devlet kuruldu. Örneğin: Hititliler, Urartular, Frigylılar, Lidyalılar, Karyalar, Likyalılar, İonlar, Grekler, Mittaniler, Hattiler, Galatyalar, Luviler, Miletliler, Kapadokyalılar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Osmanlı vs. gibi, farklı etnik yapıya, değişik inanca ve kültürel farklılığa sahip insanlardan oluşan çok değişik gruplar ve topluluklar Anadolu’da yaşamışlardır. Bunların her biri değişik süreçlerde yaşamış olsa da ve bunlar farklı uygarlıklar gibi görünseler de esasında bu toplulukların her biri birbirini beslemiş, varlaşan kültürel değerler geleceğe akarak, kendisinden sonra geleni etkilemiş ve bir sonraki topluluğa geçmiştir. Süreç içinde geçmiş değerler, bir kartopu gibi birbirine eklenmiş ve bu değerler böylece zamanın ruhunu var kılan ortak değerleri oluşturmuştur. Sonuçta Anadolu Uygarlığı diye bir uygarlık ortaya çıkmıştır. Anadolu Uygarlığı, yukarıda sayılan bütün toplulukları içine alan ve bu topraklarda varlaşan toplulukların ürettikleri ve tüm insanlığa kattıkları değerleri içeren bir kavramdır.

            Sonuç olarak Anadolu’da yaşamış olan ve yukarıda belirtilen topluluklar, ekonomik, teknolojik, siyasal, inançsal, ahlaki, edebi eserler vs. gibi, insanlığın her yönden gelişmesini sağlayan değerler üretmişlerdir. Tüm bu üretimler, süreç içinde birbirlerine eklemlenerek, zamanla büyük düşünce kalıplarının oluşmasını sağlamışlardır. İnsanlığın tarihinde Anadolu, böylesi bir uygarlık merkezidir. Anadolu insanının, insanlığa kattığı değerler toplamı Anadolu Uygarlığı olarak anılmaktadır. Anadolu Uygarlığının ortaya çıkardığı özgün düşünce, süreç içinde “Anadolu Felsefe” sinin de doğmasını sağlamıştır. 

            Anadolu, tarihsel süreçte, bugüne kadar, irili, ufaklı olmak üzere yaklaşık 30-35 topluluğun gelip-geçtiği zengin topraklar alanı olmuştur.

            “Anadolu özgün düşüncesinin veya düşünce sisteminin özü, insanı merkeze koyan bir felsefi öğretiye ve sevgiyi önceleyen bir inanca sahip olmasıdır.” Bu kadar uzun bir tarihsel süreçle beslenen ve bu kadar zengin toplulukların, süreç içinde, engin ve büyük bir değer taşıyan sevgiyle buluşması, onun en ayırt edici özelliği olmuştur. Bu anlamda, özgün düşüncesiyle ve var ettiği toplumsal değerleriyle insanlığa örnek olan Anadolu, ismine uygun olarak, uygarlığın anası olmuştur. Bu uygarlığın en belirleyici yönü “Anadolu Hümanizmasıdır”. Anadolu insanı, bu yüce değeri insanlığa sunmuştur.

            Anadolu, çok farklı insan topluluklarının uğrak yeri ve yerleşim alanı konumundadır. Belki de dünyanın hiçbir yerleşim alanı, bu kadar çeşitli, zengin insan topluluklarına mekân olmamıştır. Bugünkü arkeolojik kalıntılar da bunu ortaya koymaktadır.

            Anadolu, aynı zamanda tanrılar diyarıdır. Kadimden bu yana, bu yerleşim bölgesinde, hemen her doğa olayını yöneten bir tanrı anlayışı ortaya çıkmıştır. Özellikle, doğayı gözlemleyen her insan topluluğu gibi Anadolu insanı da doğa olaylarını anlamaya çalışmıştır. Öyle ki, doğanın yok edişine, felaketlerine, karanlığa, soğuğa, gizemliliğine vs. karşın, doğa da doğumun, ışığın, aydınlığın, suyun, toprağın, ateşin vs. de var olduğunu görmüştür. İnsanoğlu ve insankızı, doğada insanı hem korkutan hem yok eden vs. ve hem de yaşam sunan, üreyen vs. onca gerçeklikleri görmüş ve yaşanılanları deneyimlemiştir. Bu olgu da zamanın ruhuna uygun kültürel oluşumları, düşünsel gelişmeleri ve inançsal değerleri var kılmıştır. Değişik süreçler de birbirinden farklı düşünce oluşumlarının, üretim biçimlerinin, üretim ilişkilerinin ve inanç biçimlerinin ortaya çıkması da zaman-mekân boyutuyla ilintilidir. Bu bağlamda başka mekanlarda olduğu gibi, Anadolu’da da tarihin değişik süreçlerinde, birbirinden farklı inanç biçimleri varlaşmıştır.

            Bu anlamda Anadolu’da uzun süre totemizm ve animizm gibi inançlar egemen olmuştur. Bir bakıma Anadolu, aslında tanrıların-tanrıçaların yurdudur.

            Böylesi zengin kültürlerin yaşadığı ve çok önemli uygarlıkların buluştuğu topraklar üzerinde, doğal olarak kendine özgü bir öğretinin ve farklı bir inancın doğması da kaçınılmazdır.

            Anadolu, insan yerleşimleri ve uygarlık bakımından çok gerilere giden bir tarihi süreci içermektedir. Anadolu, doğanın dilini okuyan ve doğayı özümseyen, doğanın verilerini iyi kavrayan ve pratiğini de buna göre düzenleyen insanların yerleşim alanı olmuştur.

            Tarihin geriye doğru süreğinde, Anadolu’da Luviler kendilerine “ışık insanları” demişlerdir. Işık İnsanları topluluğu, tarihsel olarak da sürmüş ve öyleki bâtıni (ezoterik) öğretiye sahip olan Anadolu Aleviliği de özellikle Osmanlı döneminde bu isimle anılmış ve suçlanmışlardır. 

            Şu bir gerçek ki “Işık”, hemen her inançta çok temel bir değer olarak görülmüştür. Birçok inançta ışık, varoluşun kaynağıdır. Çünkü, açığa çıkmış, nesnel konuma gelmiş ve insan bilinci tarafından algılanır olmuş olan her şey ışıktan oluşmuştur. Işık, enerjiinin görünür yanıdır.

            Işık, enerjinin belli bir frekanstaki durumudur. Enerjinin bir boyutudur. Eğer bir yerde ışık varsa orada aydınlık vardır, güven vardır. Örneğin: Güneşin enerjisi ışık olarak gelir. Ay, güneşten yansıttığı ışıkla, karanlığı yener ve geceyi güvenli kılar. Güneş ışığı, dünyada yaşamın olması için gereklidir.

            Güneş ışığı olmasaydı hayat olmazdı, canlı olmazdı. Çünkü karanlık gizler, oysa ışık aşikâr kılar, her şeyi görünür yapar; nesnelere devinim katar. Bundan dolayı Anadolulu Luviler, doğanın üretici, doğurgan, yaratıcı vs. işlevi olan ışığı kendilerine ad olarak koymuşlardır. Doğal olarak şu sorulabilir? Luviler, bu isimle, kendilerinin ezoterik bilgilere sahip bulunduklarının, kozmik değerdeki bilgileri edinmiş olduklarının ve bu anlamda bilinçlerinin aydınlandığının vs. iletisini vermiş olabili mi?

            Anlaşılacağı üzere Anadolu, insanlığın ortak kültürel kalıtlarının ana merkezi konumunda bulunmaktadır.

            Değerlere sahip çıkıldığı sürece o değerler yaşarlar…       

Bu bilince sahip olanlara aşk ile…

 

 

 

                         

 

 

 

Comentarios


bottom of page