Davut Sulari
- sulzam1956
- 17 Oca
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Oca

Davut Sulari, 1925 yılında Erzincan'ın Çayırlı İlçesi'nde dünyaya geldi. Babasının adı Veli, annesinin adı Cezayir’dir. Asıl adı Davut Ağbaba’dır.
Ailesi doğan çocuğun adını Davut koyar.
Davut Ağababa, İlk okul mezunudur. Çocukluğu köyünde geçmiştir. Ailesinde saz çalanlar ve ozanlar vardır. Dedesi, Katlık Mehmet Ağadır. Mehmet Ağa aynı zamanda çevresinde tanınan bir halk ozanıdır. Mehmet Ağa bağlama çalmakta, türküler ve deyişler okumaktadır. Davut, dedesinin etkisinde kalmış ve bağlamaya karşı ilgisi uyanmıştır. Aslında özünde müziğe ve bağlamaya eğilimi bulunmaktadır. İşte Davut Ağbaba’yı içindeki itki ve tutku onu ozanlığa yönlendirmiştir.
Davut Ağababa, 1934 yılında “soyadı yasası” nın çıkmasıyla birlikte, Sümmani, Selami gibi soy isimlerini almış ama süreç içinde bunlardan vazgeçmiş ve gençlik yıllarında soyadını değiştirerek “Sulari” soyadını almış ve bu isimde karar kılmıştır. Ozanlık işlevini yüklenince de soy ismini şiirlerinde (Sulari) yi, mahlas olarak kullanmıştır.
Davut Ağababa, “Şiirlerinde önceleri “Kemali” ve “Serhat Âşık” “Sümmanî”, “Selamî” mahlaslarını kullanmıştır. Daha sonra çoğu zaman “Davut Sulari” de karar kılmış, kimi zaman da mahlas olarak “Sularî” mahlasını kullanmıştır.” (http://dogankaya.com/fotograf/davut_sulari.pdf)
Davut Ağababa, Sulari mahlasının bu yolun uluları tarafından kendisine verildiğini söyleyerek, “bade içerek” mahlasını aldığını belirtmiştir. Bu anlamda da Davut Sulari “badeli aşıklardandır” ve aynı zamanda geleneksel ozanlığı sürdüren bir aşıktır.
Sulari'nin dedesi Katlık Mehmet Ağa bir Halk Ozan’ıydı. Sulari, daha çocuk yıllarında dedesinin etkisindeydi. Çocukluk yıllarında saz çalmayı öğrendi. Sulari, ilkokul üçüncü sınıfa kadar okumuştur. Ama Davut Sulari, bağlı olduğu Alevi-Bektaşi yolunun eğitimini pirlerden, dedelerden ve yol ulularından almıştır. Bu konuya karşı aşırı eğilimli olması da onun bu konuları anlamasını kolaylaştırmıştır. Sulari, bu konuda ki ilk eğitimini dedesi Mehmet Kaltık (Kaltuk) Ağa’dan almıştır. Dedesi Mehmet Katlık Ağa Sulari’ye hem saz çalmayı öğretmiş ve hem de Alevilikle ilgili bilgilerini aktararak onun bu konuda yetişmesini sağlamıştır. Davut Sulari’yi motive eden dedesi Mehmet Katık Ağa olmuştur. Davut Sulari’nin “Maya Kralı” diye tanılan kardeşleri Haydar Ağbaba ile Müslüm Ağbaba’da Halk Ozan’ıdırlar.
Sulari; kök olarak Su’dan gelmektedir. Su, yaşamın kaynağıdır. Temizleyici, arıtıcı ve çözücüdür. Besleyici ve akıcıdır. En küçücük yerlere bile akıp gider. Suyun girdiği yerlerde, gizli kalan ne varsa açığa çıkar. Eğer su birikir ve belirli bir güce ulaşırsa boran olur, fırtına olur, çağlayan olur, yoğunlaşır ve hızla akar. O zaman en sağlam maddeler onun önünde duramaz. Sulari, birikim haline gelen suyun, çağlayıp akması anlamındadır. Ozan, Sulari mahlasını, bilgi birikimiyle, sezgisel gücüyle, akıl ve zekasıyla gizli kalmış şeyleri anlayacak güce sahip olma anlamımda kullanmıştır. Sulari, bir başka anlamda, kaynağını bulup özüyle buluşan ve coşa gelip sular gibi çağlayan demektir. Davut Sulari’de bu anlamda yaşamı boyunca değerleriyle buluşmuş, kaynaşmış, dolmuş, taşmış ve trans halinde yüzlerce eser üretmiştir.
“Davut Sulari, on yedi yaşında düşünde dolu içip bir güzele tutulmuştur. Fakat bütün aramalara karşın onu bulamamıştır.” (Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, cilt 2, Say Yay.1993, s.164).
Pir’inden bade içen aşık, artık kendisini çağlayan sulara benzetir. İçtiği “bade” sonucu kabına sığmayan ve coşkun sular gibi çağlayan ozan, güçlü doğaçlaması ve ürettiği müzikal eserlerle kendisini dışa yansıtır. Ozan, düzenli ve anlamlı bir dizilimle, bilincindeki söz öbeklerini dışarı yansıtır. O artık damlayı aşmış, damlalar oluşmuş ve bu damlalar bir birikim şeklinde güçlü bir ırmak olup kaynağına akmıştır.
Bade içmek, geleneksel halk ozanlığında, kişinin, içsel uyanışını sağlayan pozitif enerjiyle dolmasını, “aşk” haline gelmesini ve özündeki yeteneğinin farkına varmasını sağlayan itici, uyandırıcı, farkına vardırıcı güç demektir.
Davut Sulari’nin sesi “Davudi” bir sestir. Davudi ses, gür, kalın, güçlü ve tok bir sestir. Ozanın kendine göre hançeresi vardır. Doğaçlaması ve türküleri okuyuşu ona farklı bir nitelik katmıştır.
Davut Sulari bir Alevi Dedesi ve ozanıdır. Yaşamı boyunca dedelik hizmetinden, konserlerden, plaklardan, özel gecelerden kazandığı paralarla yaşamını sürdürmüştür.
Sulari'nin yaşamının ilk 20-25 yılında politika neredeyse hiç yoktur. O hep inandığı değerleri yaymaya çalışmıştır, Alevi-Bektaşiliği muhabbetlerinde anlatmış ve bu değerleri "sazıyla, müziğiyle dile getirmiştir.
Ancak 1970'li yılların sosyal ve politik çalkantılarından Davut Sulari de nasibini almış ve şiirlerine toplumsal sorunları, politik açmazları, inancı istismar ederek insanları kandıranları eleştiren dizelere de yer vermiştir.
Davut Sulari, Alevi Bektaşi kültüründen gelen aşıklarda pek görülmeyen türlerde örnekler verebilen özel bir aşıktır. Sulari'nin 1970'li yıllarda toplumsal olaylara dönük eserler de üretmiştir. Zaten tarihsel boyutuyla da bakıldığında Alevi ozanlarının hemen hepsinde yaşanılan dirimsel gerçekliklere, toplumsal olaylara da her zaman değindikleri görülecektir. Aleviliğin toplumsal algısı, her Alevi ozanının toplumsal olaylara duyarlı olmasını da sağlamıştır.
1950'li yıllardan itibaren Feyzi Halıcı'nın düzenlediği Konya Aşıklar Bayramı'na katılması orada pek çok aşıkla, "Atışma", "Dudak değmez", "Taşlama" gibi türlerde karşılaşmış olması, "aşka sevdaya ve güzele düşkünlüğü", kimi zaman ağır mistik öğelerle beslenmiş tasavvufi şiirleri, kimi zaman toplumsal içerikli o dönemdeki söylemle "devrimci" şiirler söylemesi, Sulari'nin, "fırtınalı yaşamındaki değişkenliği" olarak görülmesi yerine yaşamındaki ve sanatındaki çeşitlilik ve zenginlik biçiminde değerlendirilmelidir.
Davut Sulari, aşıklık kimliğinin neredeyse tüm özelliklerini bünyesinde barındırır. O, hem kendine ait deyişleri özgün ezgi kalıplarıyla müziklendiren bir aşık, hem eski aşıkların, ustaların deyişlerini çalıp söyleyen bir mahalli sanatçı, hem de yöresinin türkülerini aktaran önemli bir kaynak kişidir. Yüzyıllardır kuşaktan kuşağa aktarılan efsaneleri, şiirlerine tema olarak almış ve böylece bir geleneğin önemli temsilcilerinden biri olmuştur. Davut Sulari, aşka sevdaya tutkusu, güzellere düşkünlüğü ile Karacoğlan'ı, Alevi kimliği ile Pir Sultan Abdal'ı, tasavvufi kimliği ile de Erzurumlu Emrah'ı ve Yunus'u hatırlatır. Şiirlerinde tüm bu aşıklardan izler bulmak mümkündür. Ozanın Zaza’ca da şiirleri vardır.
Kureyşan Ocağı’na bağlı olan ve Alevi değerleriyle büyüyen, cemlere katılan, daha sonraları cemler yürüten Davut Sulari’nin şiirlerinde öne çıkan en önemli temalar Alevi-Bektaşi değerleridir. Derin bir Alevi-Bektaşi kültürüne sahip olan Sulari, bu kültürü yansıtan çok değerli nefesler, deyişler ortaya koymuştur. Alevi-Bektaşi ulularını anlatmış, batıni ve tasavvufi konulara geniş yer vermiştir.
Davut Sulari, 20. Yüzyılda Alevi-Bektaşi değerlerini şiirlerinde yansıtan önemli bir hak aşığı ve aynı zamanda zamanın ruhunu da yansıtan, halkın sorunlarını da dile getiren bir halk ozanı olabilmiştir.
Davut Sulari’nin en belirgin yönü doğaçlamasının güçlü olması ve birçok aşık yarışmalarına katılmasıdır. Bu yapısıyla da birçok ozanı, aşığı etkilemiştir. Örneğin; Aşık Mahzuni Şerif, Aşık Muhlis Akarsu, Aşık Daimî, Aşık Beyhani, Aşık Serdari bunlardan yalnızca birkaçıdır.
Son yirmi, yirmi beş yıldan bu yana albümlerinde Davut Sulari'nin eserlerine yer veren halk müziği sanatçılarının sayısı da az değildir. Ali Ekber Çiçek, Arif Sağ, Sabahat Akkiraz, Belkıs Akkale albümlerinde Sulari'nin eserlerine en fazla yer veren sanatçılardandır. Davut Sulari, gezgin aşıkların son simalarından biri olmakla beraber bu seyahatlerini yalnızca yurt içinde sürdürmemiştir. Başta Irak, İran, Suriye olmak üzere, Avrupa'da Almanya, Hollanda, Avusturya, Fransa, Belçika, İsviçre ve o zamanlardaki adıyla Yugoslavya gibi ülkeleri de karış karış dolaşmıştır. Sulari, Anadolu'nun her yerini (üç vilayet hariç) ve Ortadoğu ülkelerini "Leyla" adlı atıyla gezmiştir. Yine at sırtında Bulgaristan ve Yugoslavya'yı geçmek ve Avrupa içlerine girmek istediyse de bugün bilemediğimiz sebeplerden ötürü bunu başaramamış, geri dönmek zorunda kalmıştır. Sulari, bu bakımdan da gezgin aşıklar arasında tipik bir örnek teşkil etmeyi başarmıştır.
Sulari, yurt içinde en çok İzmir, Erzincan, İstanbul ve Ankara'da kalmıştır. Ailesinin büyük bir kısmının İzmir'de yaşaması nedeniyle İzmir'de geçirdiği zaman, Sulari için önemlidir. Kardeşi, çocukları, torunları İzmir ve çevresinde yerleşmişlerdir; bu sebeple İzmir, Sulari için yaşamsal bir önem taşır. Her nereye giderse gitsin mutlaka İzmir'e uğrar ve yakınlarıyla görüşür...
Yıllar süren seyahatlere dayanabilen dirençli bir fiziğe sahiptir Sulari... At sırtındaki bu yolculuklar hiç kuşku yok ki zorluklarla doludur... Ancak ne kadar dirençli olunursa olunsun doğanın güç koşullarında ömür boyu seyahat etmek yıpratır insanı… Bununla birlikte on binlerce belki de yüz binlerce insanla muhatap olmak, bilgi ve tecrübeleri bu insanlarla paylaşmak; aile ortamından uzakta, eşinden çocuğundan ayrı çileli bir yaşam sürmek kolay değildir elbette... Bir dava uğruna, bir meslek uğruna oradan oraya gezip dolaşmak... Bu değerli aşık, yine aşıklık mesleğini icra ettiği bir sırada Erzurum'da Ali Rahmani'nin aşıklar kahvesinde yakın arkadaşlarıyla söyleşirken rahatsızlanmış, Erzurum’daki Araştırma Hastanesi'ne kaldırılmış, ancak bütün çabalara rağmen hayata döndürülememiş ve 18 Ocak 1985 günü Hakk’a yürümüştür.
Davut Sulari, son nefesine kadar aşıklık mesleğinin içinde bulunmuştur. Gömütü Çayırlıdaki aile mezarlığındadır.
Davut Sulari, bir şiirinde Çayırlı için şöyle demiş:
“Efendim bir yar için çıktım elimden
Hatırıma düştü El’im Çayırlı
Bülbül sesleriyle turna avazı
Nevhabarda açar gülün Çayırlı
Âşık olan gurbet elde eğlenir
Eğlenirde diyar gurbet söylenir
Hasret ile için döker dillenir
Elbet hatırlanır El’im Çayırlı”
Bir şiirinde ozanlığını şöyle dile getirmiştir:
Yazarlardır Aşıkların ışığı
Tarihe mal eder görebilirse
İlham kaynağıdır ilmin beşiği
Akışına göre girebilirse
Her kayıtta bir fidan dikilir
İlim tarlasında tohum ekilir
Aşk mahsulü eken beli bükülür
O' da sadakatte durabilirse
Bu Davut Sulari kırk yıllık ozan
Dökülmekte yaprak başladı hazan
İçimde dert kaynar bünyemdir kazan
Dizde fer gözde nur varabilirse.
(Mehmet Yardımcı; Davut Sulari ile son sohbet…)
Davut Sulari’yi Hakk’a yürüyüşünün 40. Yılında saygıyla anıyorum.
-Asım Bezirci, Türk Halk Şiiri, Say Yay. 1993
-Doğan Kaya; http://dogankaya.com/fotograf/davut_sulari.pdf)
Comentários