ANADOLU FİLOZOFLARI ve FELSEFE
- sulzam1956
- 12 May 2024
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024
Filozof; Yunanca Philosophie (Philia “sevgi” ve Sophia “bilgelik”) sözcüklerinden türemiş ve dilimize yerleşmiştir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi Filozof “Bilgi Sevgisi” anlamına gelmektedir.
Bilinenin içinde bilinmeyenin de birlikte var olduğunu gören veya bunun farkına varan bazı insanlar; her yeni tanımlanan şeylerden yeni bilgilerin de doğduğunu gördüler. Bu insanlar her bilinenden, bilinmeyenin de bulunduğu gerçeğinden hareketle; bilinmeyenin bilinmesine yönelik eylemde bulundular. Bilinmeyeni bilme veya çözme işlevini yüklendiler. İşte bu kişilere “Filozof” denir.
Filozof bilgiye ulaşmaya çalışır. Bilgi sonsuzdur. Bilinmeyen bir şeyi çözdüğünde bundan tekrar bilinmeyen çıkar. Bu böylece sonsuzca sürer. Filozof bilinmeyen sonsuz bilgi içinde bilinmeyeni bilmeye yönelik eylemde bulunan kişidir.
Filozof şeylerin yapısını, araştırır. Doğada oluşmuş yada oluşacak olan olay, olgu ve oluşların nedenlerini, niçinlerini bulmaya çalışır.
Evren nedir, nasıl oluştu? İnsan nasıl var oldu? İnsanla evren arasında nasıl bir ilişki vardır? İnsanla diğer varlıklar arasında ki farklılık nedir? Bu farklılıklar neden oluşmuştur. Doğada oluşlar, olaylar ve olgular nasıl oluşmaktadır? Evrende bir denge var mıdır? Yoksa dengesizlik en temel olan mıdır? Evrende Entropi geçerli midir? Evrenin yasaları, kuralları var mıdır? Bu yasa ve kurallar nasıl oluşmuştur? Evren yaratılmış mıdır? Yoksa sonsuz mudur? Evrenin bir başlangıcı ve sonu var mıdır? Ölüm nedir? Ölüm bir son mudur? Evrende bir son varsa, sonun sonu nedir? Eğer evren sonsuzsa, o halde ölüm nedir? …vs. gibi soruları soran ve bunlara yanıt bulmaya çalışan kişiler filozofturlar.
Filozof ’un ulaştığı bilgileri sistemli bir şekilde ortaya koymasına ise Felsefe denir. Felsefe en son ve en genel bilgiyi arar. Bunun için sürekli sorgular. En son bilgi ve her şeyi kapsayan en genel bilgi var mıdır?
Felsefe; varlığın (doğanın ve toplumun) ve insanoğlu düşüncesinin, bilme sürecinin genel yasalarının bilimidir. (Felsefe Sözlüğü; Aziz Çalışlar.)
Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi Felsefe; varlığı, evreni, insanı, anlama bilincidir. Doğa olaylarının muhteşemliği ve bu muhteşemliğin insan belleğinde oluşturduğu sonsuz gizemlilik insan da hayranlık uyandırmıştır. Gizemli olan her şey de aynı zamanda korku da vardır. Çünkü bilinmeyen şey insanda korku yaratır. Belki de insanda ki bu korku insanı araştırmaya itmiştir. Bilinmeyeni bilme ve bilerek korkuyu yok etme düşüncesi.
Bu gizemlilik karşısında şaşkına dönen ilk insan doğayı anlamaya çalışmış ve onunla uyumlu bir yaşam geliştirmiştir. İlk insan doğayla uyumlu yaşamıştır. Başlangıçta doğayı değiştirme değil, onun verdikleriyle yetinmiştir. İlk insan doğayı anlamaya çalışmıştır.
İnsan doğayı üretim aşamasına geldikten sonra onu değiştirmeye başlamıştır. Buda uzun bir süreci kapsamıştır.
İnsanın doğaya ve doğa olaylarına karşı bedeninde oluşturduğu korku ve çekingenlik zamanla kendini koruma güdüsünün gelişmesini sağlamış ve bu güdü sonucunda insanlar bazı araçları yapmaya başlamışlardır. Doğada bulunmayan bazı araçları yapmaya başlayan insanda güven oluşmuş ve güvenle birlikte zaman içinde korku meraka dönüşmüş ve bu merak sonucunda insan bazı şeyleri değiştirmeyi ve doğayı kendi hizmetine sunmayı başarmıştır. Bize bugünkü bilimsel ve teknik gelişmeyi sağlayan korkunun meraka dönüşüp, insanın araç yapması ve doğayı değiştirmesi sonucundur.
Doğa olayları karşısında şaşıran insan ondan korktuğu için ona çeşitli tapınım şekilleri geliştirmiştir. İnsanlık tarihinde milyonlara varan tanrılar oluşmuştur. Öyle ki her klanın, boyun, aşiretin…tanrısı olmuştur. Bu aslında doğadan korkunun sonucudur. İnsan yarattığı imge tanrısıyla doğa olaylarından korunmaya çalışmıştır. Ama zamanla üretimin artması, üretim araçlarının gelişmesi ve buna paralel olarak insan bilincinin de ilerleme göstermesi sonucunda doğaya egemen olmaya ve doğa olaylarının arasında ki bağıntıları kurmaya ve onları anlamaya başlamaları ve bazı olgu ve olayları çözmeyi başarmaları insan bilincinin ve toplumsal yaşamın daha da merkezileşmesini kaçınılmaz kılmıştır. Artık tek, tek düşünceler değil, sistemli ve her yerde geçerli olan düşünce kalıplar ve kurallar bütünü uygulanır olmuştur. Öyle bir sürece gelinmişti ki; artık insan sorguluyor, araştırıyor, çözmeye çalışıyor, çözdüklerini yasa haline getirip onu tüm insanlığın hizmetine ve bilgisine sunuyordu.
Aslında var olan tüm insanların çoğunluğu, soru sormadan olanı kabullenip onu bir yaşam biçimi olarak sürdürürler. Ama küçükte olsa birkaç insanın sorgulamasıyla başlayan ve insan bilincini devinime geçiren eylemi hem felsefeyi ve hem de bilimsel-teknik gelişmenin itici gücünü yaratmıştır. Bu insanlara ne kadar saygı duysak azdır. Günümüzde de öyle değil midir? İnsanlığın çok büyük bir kısmı tüketici konumundayken; dünyayı güzelleştirmeye ve daha iyi bir yaşam sürdürmek için yeni buluşlar yapmaya çalışan kaç insan vardır? Bunların sayısı çok azdır.
Evren, doğa, insan ve varoluş konusunda ilk soru soran kişi ilk Filozof ’tur.
Genel kabule göre Felsefi anlamda ilk soru soran kişinin Milet ’li Thales olduğu söylenir. Bu anlamda ilk Filozof ’ta Thales olarak kabul edilir. Thales düşüncelerini bir Anadolu kenti olan Milet’te açıklamıştır. Milet Anadolu’nun Ege bölgesinde bulunan ve Aydın ilinin içinde yer alan antik (ilkçağ uygarlığı) bir kenttir. İlk Filozof Anadolu topraklarında yaşamıştır. Anadolu birçok filozofun, düşünce ve görüşün ilk pırıltılarının doğduğu önemli yerleşim merkezidir.
Milet (Miletos) Anadolu’da (Büyük Menderes ırmağının yanında) İÖ; 1550’lü yıllarda Giritliler tarafından kurulan bir antik kenttir. Bu kentte çok önemli filozoflar yaşamıştır. Bunlar Thales, Anaksimandros, Anaksimenes ve birçok.
Yine ilkçağ uygarlıklarından sayılan çok önemli bir kentte Efes’tir. Efes (Ephesos) İzmir’in Selçuk ilçesi yakınlarındadır. İÖ; 7. yy. da kurulan bu antik kentte çok önemli uygarlık merkezlerinden biriydi. Efes tarihte birçok halkların uğrak yeri ve yaşam alanı olmuştur. Bugün diyalektik felsefenin babası sayılan Herakleitos Efes’te yaşamıştır.
Xenophanes’te Anadolu Filozoflarındandır.
Ozanların babası sayılan Homeros İÖ: 9.yy. da İzmir Pınarbaşı’nda yaşamıştır.
Yukarıda isimlerini belirttiğim filozoflar bugün birçokları tarafından Yunanlı olarak sunulmuşlardır. Oysa bu Filozof ve ozanlar Anadolu toprakları üzerinde yaşamışlardır. Anadolu’nun toprağından, güneşinden yararlanmış, Anadolu’nun suyunu içmiş, havasını solumuş ve Anadolu’nun meyvesini, sebzesini yemişlerdir. Bu Filozof ve düşünürler Anadolu’ca düşünmüşler Anadolu insanın ortak düşüncesini ve ulaştıkları bilinç birikimini bize sunmuşladır.
Bu Filozoflar ilk doğacı Filozoflardır. Yani doğa olaylarını, doğanın sunduklarıyla açıklamaya çalışmışlardır. Doğayı doğadan koparmamışlardır. Doğa dışında imge bir tanrıya gereksinim duymadan, maddenin hareket yasalarını bulmaya uğraşmışlardır. Gözlem, akıl ve sezgi bu Filozofların en önemli itici gücü olmuştur. Bu filozoflara göre evrenin ilk nedeni de maddedir. Madde dışında bir güç aramak yanlıştır.
Thales’e göre her şey Su’dan oluşmuştur. Çünkü su her biçime kolayca girebilen bir maddedir. Su katı, sıvı ve gaz haline gelebilir. Su olmazsa bitkiler büyümez, yağmur yağmaz, soluduğumuz hava olmaz. Su hayatın özüdür. Su olmazsa bitkiler olmaz; bitkiler olmazsa hava olmaz, hava olmaza yaşam olmaz. Su’yun bu gücünü gözlemleyen Thales; akıl yöntemiyle sorgulamış ve vardığı düşünsel birikimle her şeyin temelini su olarak açıklamıştır. Thales, gökbilimin, fiziğin, geometrinin de kurucusu olarak kabul edilir. Thales gemicilere yıldızlarla yön bulmayı öğretmiştir.
Anaksimandros; evrenin ya da maddenin ilk ilkesinin her biçime girebilen belirsiz ve sınırsız bir töz olduğunu söylemiştir. Canlıların balıktan türediğini söyleyerek ilk evrimci görüşü ortaya atmıştır.
Herakleitos doğanın ilk maddesinin ateş olduğunu söylemiştir. Çünkü en çok değişme ve hareket ateşte vardır. Güneş olmazsa hayat olmazdı. Ona göre evren hiçbir güç tarafından yaratılmamıştır. Evren düzenli olarak parlayan ve sönen; sonsuzca yaşayan ve sonsuzdan gelen ateştir. Bütün şeyler, zorunlu olarak ateşten türer. Herakleitos buna LOGOS demiştir. Herakleitos’a göre bütün şeyler değişerek kendi karşıtına dönüşür. Soğuk sıcağa, sıcak soğuğa; Doğum ölüme, ölüm doğuma; aşağı yukarıya, yukarı aşağıya; ...vs. döner. Her şey sürekli değişim ve dönüşüm içindedir. Şu söz onun özgün düşüncesini ve evrensel görüşünü belirler: “İnsan aynı suya iki kez giremez; çünkü o anda girdiğin su akıp girmiştir; o andan itibaren akan su farklı sudur” der. Bu veciz söz aynı zamanda Diyalektik düşüncenin de temelidir. Heraklietos’un bu mantığı her şey akar, hiçbir şey olduğu gibi kalmaz düşüncesini doğurmuştur. Bugün bile Diyalektik felsefenin en önemli yasası budur. Günümüzden 2500 yıl önce Herakleitos bu yasayı bulmuştur. Ona çok şey borçluyuz. Evrenin en temel yasasının değişim-dönüşüm olduğunu söyleyen ilk Filozoftur. Bu değişimi ve dönüşümü yaratan şey ise “karşıtların varlığıdır”. Herakleitos bu anlamda büyük bir Filozoftur.
Xenophanes; tini (ruhu) özdekten (maddeden) ayıran ilk filozoftur. İdealist felsefenin babası sayılır. Elea okulunun kurucusudur. Kendisi Foçalıdır. Aynı zamanda ozandır. Şiirleri de bulunmaktadır. Xenophanes’te göre evrenin ilk öğesi su ve topraktır. Evrende dünyanın yalnız olmadığını, birçok dünyaların ve evrenlerin olduğunu belirtmiş ve bu anlamda dünya merkezli evrene ilk karşı çıkan filozof olmuştur. Xenophanes’e göre evren sonludur. Evren sonlu olduğu içinde, bir başlangıcı vardır. Xenophanes Tanrı her şey, her şey de tanrıdır diyerek, panteist anlayışın ilk düşünce kalıplarını sunmuştur.
Homeros; İÖ, 9.yy. da İzmir Pınarbaşı’nda yaşamıştır. Dünyanın ilk şair, ozanıdır. Homeros çağının gelenek ve göreneklerini destansı bir şekilde şiirleştirmiştir. Homeros insan iradesini, Tanrı iradesinden üstün gören bir anlayış sergilemiştir. Ona göre yeryüzü evrenin ortasındadır. O dönemde çok Tanrı inancı olmasına karşın Homeros tek tanrı inancını benimseyen eğilimler göstermiştir. Ona göre ilk neden su ve topraktır. Tanrıların babası ve anası Okyanus’tur. Homer düşünen ve araştıran bir sanatçıdır.
Görüldüğü gibi ilk büyük Filozoflar, yazarlar ve ozanlar Anadolu’da yaşamışlardır.
Anadolu Filozoflarıyla, ozanlarıyla, şairleriyle, sanatçılarıyla çok verimli bir yaşam alanıdır.
Anadolu hiçbir zaman tek bir milletin, hiçbir ırkın, hiçbir aşiretin vatanı olmamıştır. Bu topraklar birçok milletin, birçok ırkın, birçok aşiretin, farklı insan topluluklarının yaşam alanı olmuştur.
Tarihimizi 1200’lü yıllarla başlatıp ondan öncesini yaşanmamış olarak kabul eden bir anlayış Anadoluluk anlayışı olamaz. Böyle bir anlayış Anadolu gerçekliğinden uzaktır. Anadolu’yu kendisine yabancılaştırır, özünden koparır. Bu bir insanın ellerini, kollarını, bacaklarını koparıp gövdesini bütünden ayırması gibi bir şeydir.
Anadolu’yu gerçek anlamda, bütünlüğü içinde kavramak gerekir.
Uygarlığın anası, Anadolu’ya ve onun ulu insanlarına, önder kişilerine, bu topraklarda yaşamış tüm insanlarına bin selam olsun!...
Kaynaklar;
Düşünce Tarihi; Orhan Hançerlioğlu
Felsefe Sözlüğü; Aziz Çalışlar
Tanrı Yaratan Toprak Anadolu; İsmet Zeki Eyüpoğlu.
Büyük Larousse ’nin ilgili maddeleri.
Comentários