DÖRT KAPI KIRK MAKAM
- sulzam1956
- 15 Oca
- 10 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 23 Oca

Alevi-Bektaşilik özünde insanı arındırmaya dönük bir inanç ve öğretidir. Böyle olunca, insanlığın tarihsel süreç içinde var ettiği değerler sistemi, Aleviliğin ve Bektaşiliğin bedenleşmesinde en temel olgular olmuşlardır.
Değerler sistemi, insanlığın toplumsal yaşamda var ettikleri davranışsal, düşünsel, inançsal ve kısacası insansal değerlerden oluşmaktadır. Bu değerler içinde etik, ahlak, hak, adalet, sevgi, paylaşım, dayanışma, üretme ve adilce üleşme vs. gibi insanı insanlaştıran değerler olduğu gibi, tam tersi insanı insanlıktan uzaklaştıran nefret, kin, bencillik, düşmanlık, kavga, vs gibi olumsuz değerler de vardır. Bu değerler sistemi içinde, insanı insanlaştıracak değerler çok önemlidir ve Alevilik, tüm bu güzel değerler üzerinde inançsal ve diğer toplumsal değerlerini oluşturmuştur. Bu değerlerin içinde en üst noktada bulunan değerse “sevgidir”. Bilinmelidir ki, sevginin üstünde başkaca bir değer yoktur. Çünkü sevgi yaşatmak, korumak, kollamak, üretmek, var etmek, paylaşmak, dayanışma içinde olmak vs gibi, tüm diğer değerlerin de ana kaynağıdır. Sevgi olmadan üretim olmaz, üretim olmadan besin olmaz, besin olmadan beslenme ve enerji olmaz, enerji olmadan insan yaşayamaz vs… O halde yaşamın kaynağı sevgidir.
Doğasal gerçeklik içinde, olaylara, oluşumlara, var bulunanlara nesnel olarak baktığımızda, bütünden kopan her şey eksiktir. Eksik olan kendisini tamamlamak ister. İşte bir nesnenin eksikliğini duyumsadığı şeye yönelmesinin kavramsal adıdır sevgi… Evrende birbiriyle bağıntısız hiçbir şey yoktur. Her şey her şeyin içindedir ve her şey her şeyin kaynağıdır. Evrensel anlamdaki bu bağıntının kavramsal adı da sevgidir. Çünkü sevgi bağlayıcı, yönlendirici, çekici, katıcı vs. güçtür.
Evrende her şey döngüsellik içindedir ve her şey her şeyin çevresinde dönmektedir. Bu döngüyü sağlayan kavramın adı da sevgidir. Çünkü sevgi, eyleme yönlendiren, etkinlik sağlayan itici güçtür.
Tasavvuf anlayışına göre, her şey tanrıdan (günümüzün bilim diliyle söylersek “Kuantum potansiyel alanından) çıkmıştır ve her şey yine tanrıya dönecektir. Bu çıkış ve kaynağa dönüş ilkesinin kavramsal adı da sevgidir. Çünkü sevgi, parçayla bütünü birbirine yakınlaştıran enerjidir.
İnsan bedenini oluşturan organların birbirleriyle uyum içinde çalışması ve parçaların bir araya gelerek bir bütünlük oluşturmasının kavramsal adı da sevgidir. Çünkü sevgi, yakınlaştırır, yönlendirir, eşleştirir, yanaştırır ve ayrılığı uzaklaştır. O halde, evreni var eden en temel itici enerjinin kavramsal adı sevgidir. Sevgi, var oluşun itici gücüdür, yani negstif ve pozitif enerjinin birbirleriyle olan döngüsünün kavransal adıdır. Sonuç olarak sevgiyi yakalamak ve sevgiye ulaşmak gereklidir. Bunun için de doğuşta var olan ve duyguların yönlendirdiği biyolojik güdüleri eğitmek ve onların yerine kültürel değerleri egemen kılmak ve söz konusu insanı insan yapan değerleri bilince yüklemek gereklidir. Bu da ancak, deneyimle, öğrenmeyle, tecrübeyle ve en önemlisi eğitimle söz konusu olabilir. İşte Dört Kapı Kırık Makam, insana insan olma bilincini vermek için, insanların kültürel değerlerle donanmasının gerekli olduğunu düşünen bilgeler, inanç önderleri, mürşitler ve veliler tarafından ortaya konmuş olan, “İnsanı insanileştirmenin” kuramıdır.
Esası, insanın toplumsallaşmasını sağlamak, birlik duygusunu oluşturmak, parça-bütün ilişkisinin kavramasını, bu bağlamda hamlıktan kurtulup olgunlaşmasını sağlamak ve bilinç sıçraması yaşatarak esas gerçeği edinmesini var kılmak vs. gibi bir işleve sahiptit. Dört kapı kırk makam öğretisi, insanın gizil yeteneklerini ortaya çıkarılmasını da sağlayan değerleri içerir.
Kısacası dört kapı kırk makam üstün değerlerin insana kazandırılmasını sağlayan bir “bilgeler öğretisidir.” Bu öğretiyi oluşturan değerler toplamının hemen her birinin toplumsal, inançsal, batıni, felsefi vs. anlamları bulunmaktadır.
Dört kapı kırık makamın, toplumsal anlamı, insanları sevgi denen o yüce değere ulaştırmayı amaç edinir.
Bu bağlamda, paylaşan, dayanışma içinde olan, üreten, kardeşliği, dostluğu, arkadaşlığı vs öne çıkaran, herkesin tok olarak yaşadığı bir toplumsal aşamaya ulaşmanın bilincini insanlara vermek, dört kapı, kırk makamın en büyük işlevidir. Dört kapı kırk makamın felsefi anlamı, insanın doğayla bir bütün olduğunun, doğada en küçük zerreden, en büyük nesneye kadar her şeyin birbirleriyle bağlantı içinde bulunduğunun bilincini vermeyi amaçlar.
Dört kapı kırık makamın inançsal anlamı; esasında inancın kendi iç dünyasını huzura kavuşturmayı ve insanın kendisiyle yabancılaşmasını önlemeyi amaçlar. İnanş ise, insanı, kendi özüyle buluşmasına taşıyacak içsel bir yolculuktur. O halde bu yolculuğun da bilinçli yapılması gereklidir. Bu bağlamda dört kapı kırık makam, var ediciye, ana kaynağa gidecek olan yolun yöntemini, genel hatlarını ve değerlerini ortaya koyan bir işlevselliğe de sahiptir. Dört kapı kırk makamın teozofik anlamı; tanrı’nın bilinebilir ve doğanın her zerresinde bile tanrısal değerler olduğunu söyler. Tanrıya ulaşmak için, doğasal gerçekliği bilmek ve insanı tanımak en başta gelendir. Çünkü insanda da “ana kaynaktan, özden” gelen değerler mevcuttur. O halde, insanın kendisini tanıması gerekir. Bu anlamda, insan, kendisini tanıdıkça, iç dünyasına derinlemesine bir yolculuk yaptıkça, kendi özündeki gizlenmiş olan nice değerleri açığa çıkaracak ve onları açığa çıkardığı oranda da Tanrı’ya (temel olan gzili hazineye) daha çok yaklaşacaktır. Çünkü büyük ve küçük aynı özden oluşmuştur. Kısacası, Dört Kapı Kırk Makam, insanın iç dünyasında yaptığı, inançsal ve düşünsel değerleri içeren ince bir yolculuktur. Bu yolculuğun özü, insanın kendisini ve kendisini oluşturan değerler bütününü kavramaktır. Esas olan insanın kendisi olması ve kendisini tanımasıdır. İnsanın kendisini var kılan ana kaynağı keşfetmesi ve dünyadaki yerini bilmeye dönük bir düşünsel kurgulamaya girmesidir.
Bu bağlamda Dört Kapı Kırk Makam, Alevi-Bektaşiliğin temel değerlerini içerir. Bunun için denebilir ki Dört Kapı Kırık Makam, Aleviliğin anayasasıdır.
Dört Kapı Kırık Makam, Alevi inancının ve öğretisinin olmasa olmazıdır.
Üst satırlarda da belirttiğim gibi, bu öğretinin temellerini ve yasalarını ortaya koyanlar, mürşitler, veliler, pirler, ozanlar ve dervişler olmuşlardır.
Bu anlamda, inancımızı geçmişten bugüne kadar taşıyan dedelerimiz, yani inanç önderlerimiz; öğretimizi edebi bir dille anlatan ve bugünlere taşıyan ozanlarımız ve öğretimizi düşünceler üreterek zenginleştiren mürşitlerimiz, pirlerimiz, velilerimiz, bu değerlerin oluşmasını da sağlamışlardır ve ayrıca o değerleri inisiyasyon yöntemiyle bizlere de ulaştırmışlardır.
Esas olan, insanın her türlü kötülüklerden arınması ve saflaşmasıdır. İşte bu bilgelerimiz, insanı “arındırmak” için, çok önemli değerde ilkeler, “edep ve erkân” dediğimiz belirli yasalar ortaya koymuşlardır. İşte bu ilkelerden veya yasalardan en önemlisi ve belki de en temel olanı Dört Kapı Kırk Makam’ dır.
Erzurumlu Noksani Baba, bir dörtlüğünde şöyle demiş:
Şer’i Hak’tan delil olup
Tarikat bahr-ına dalıp
Marifetten aşna bulup
Acep ülfettedir âşık. (Erzurumlu Noksani Baba, Haz. Adil Ali Atalay; Can Yay. 3. Baskı, 1996, s. 114)
Ozan, yukarıdaki dizelerinde, Şeriatı (Hukuk, yasa, nesnellik) var olan gerçeklik olarak görmekte ve bunun bütünsel, nesnel gerçekliğin, Hakk’ın delili olduğunu söylemektedir. Ozana göre, Tanrı’ya ulaşmak isteyen, var olana bakması ve oluşun içindeki özü görmesi gerekir. Var olanın özündeki gerçekliği görebilen bir bilinç, o gerçekliğin bir umman olduğunu görecektir. Zerre de bile bir umman vardır. Bunu görebilen birisi, ona ulaşmak için o ummana dalar. O ummana dalan kişi Tarikat’a (Yola) girmiş olur. Çünkü tarikat, zerrenin özünü ve bütününü görebilmek amacıyla içine girilen bir ummandır. O ummanda kişi kendisini de bulacaktır.
Umman’da kendisini de diğer var olanlarla birlikte bir bütünlük içinde bulan kişi, artık ummanla-zerre arasında ki bağıntıyı da kurabilecek aşamaya gelir ve nesnelerdeki gerçekliğe ulaşır. Varlığı ve oluşu bilir ve içindeki Tanrı’yı (özü de) da görür ve tanır. Burada artık kendi özündeki eksikliği de gidermiş olur.
Bu bir “aşk” halidir. Çünkü kişi bu aşamada kendi özüyle, var edici temel özün birleşik olduğunu görmüştür. Böylece huzurludur, gönençlidir ve rahattır.
Dört kapı, kırk makamın bize vermek istediği temel anlayış, bireyi ve toplumu kurtuluşa taşımaktadır. Bunun içinde asıl amaç kişiyi arındırmak ve “kâmil insan” aşamasına ulaştırmaktır.
Arındırma üzerinde biraz durmak gerekir. Arınmak sözlük anlamıyla temizlenmektir. Burada söz konusu olan fiziksel temizlik değildir. Fiziksel temizlik hepimizin bildiği gibi, su ve sabunla yıkanmakla gerçekleşir. Bedenimizdeki kirleri, tozları, istenmeyen kokuları üzerimizden atmak yıkanmak ve yıkatmak ile gerçekleşen temizliktir. Bu temizlik veya arınma hemen her insanın haftada en ez bir ya da iki kez yaptığı temizliktir.
Ama asıl arınma veya temizlik insanın tininde (ruhunda) yaptığı temizlik veya arınmadır. İnsanlık neden hep acı, keder, üzüntü içinde yaşamaktadır? İnsanlar neden birbirini öldürmekte ve neden insanlar arasında düşmanlıklar var. Dünyada kötülük, ikiyüzlülük ve bencillik egemen? İnsanlığı kötülüğe iten şey nedir? Bu kadar olumsuzluk neden var?
İnsanlık tüm bu olumsuzluklardan kurutulabilir mi? İşte Alevi-Bektaşi bilgeleri ve bâtini öğretiler genel olarak bu soruları sormuşlar ve tüm bu olumsuzlukların nedenselliklerini ortaya koymaya çalışmışlar ve bu olumsuzluklardan kurtulmanın bazı ilkelerini kendilerince ortaya koymaya çalışmışlardır. İnsanı psikolojik ve içsel arınması kişiyi kötülüklerden, nefisten, bencillikten, kendinciliğinden, düşmanlıktan kurtulması ve özünü her türlü bozuk davranıştan, gaddarlıktan, noksanlıktan, yanlışlıktan, yüzkaracılıktan, zulümden, eksiklikten, kemlikten v.s. uzaklaştırmasıdır. Bu da ancak bilinçle, bilgiyle ulaşılacak bir durumdur. İnsanın bilincini aydınlatması ve gerekli bilgiyle donanması gerekmektedir. Bu da ister istemez eğitimi ve öğretimi kaçınılmaz kılar. İnan toplumsal bir varlık olarak, ancak eğitimle insani değerlere ulaşabilir. İşte dört kapı kırk makam böyle bir eğitimi sağlar.
Yine Alevilik-Bektaşilik “Kamil İnsan” a ulaşmayı ve olgunlaşan bireylerle “kâmil-toplum” yaratmayı öngören bir geliştirici, eğitici ve dönüştürücü öğretidir. Toplumda farklı bilinçte, farklı enerjide ve farklı düşüncede bulunan insanlar vardır. Her insanın bilinç ve bilgi düzeyi de farklı aşamalarda bulunur. Bu bağlamda ham, bilgisiz ve bilinçsiz insanları eğitip, bilgili, sorgulayan ve olayları kavrayabilecek bir bilinç düzeyine erişmesini sağlayacak bir düzeye taşımak gerekmektedir. İşte “kâmil-insan” insanlara bilgi verip onlara bilincini aydınlatacak bir aşamaya ulaştırmayı hedefler.
Kâmilin sözcük anlamı yetkin, erişkin, kendini tamamlayan, bilgili, olgun vs. anlamına gelmektedir. Kamil-İnsan ise; bu değerlerle donanmış insan demektir. İşte Alevilik Bektaşilik insanı bu yüksek değerler içeren aşamalara ulaştırmayı hedefine koyan bir toplumsal modeli de öngörür.
Alevi-Bektaşiliğin “olgun insan” aşamasına ulaşmak için aşılması gereken katmanlar ve yollar vardır. Olgun insanın iki anlamı bulunmaktadır. Birincisi dirimsel kurtuluşu gerçekleştirmektir. Bu yaşanılan maddi dünyanın nimetlerinden herkesin adilce yararlanmasının tasarımıdır. Buna göre “Olgun İnsan” kişiyi, kişileri ve dolayısıyla toplumu kurtuluşa taşıyan ileriye dönük bir tasarımdır. Bu tasarımın özünde, insanın insan gibi yaşaması, insanın egolarından, benlerinden kurtulmasını, varoluşun gizil gücüne ulaşılmasını ve çağdaş değerlerle donanmış eşitlikçi/paylaşımcı bir toplum modeline kavuşturulmasını savunur. Şeyh Bedrettin’in “Yarın yanağından gayri, her şeye ortak” özdeyişi buna en büyük örnektir. Bu görüşe göre dünyadaki tüm nimetler tüm insanlar için yaratılmıştır. O halde dünyada ki tüm insanların var olan kaynaklardan yararlanmaları onların en doğal hakkıdır. Alevilik- Bektaşilik bu temel görüş üzerinden hareketle, kendi toplumsal duruşunu belirlemiştir. Bu duruş, bütünlükçü, paylaşımcı, toplumcu, kamucu, insancıl ve dayanışmacı bir toplum modelini oluşturur.
Olgun İnsanın ikinci anlamı, bireyi Tanrı’ya ulaşmasını ve varoluşun gerçek sırına erişmesi ve Tanrı-Evren-İnsan gerçekliğinin gizine ulaşmasını sağlayan tinsel aşamalardır. Kişi belirlenen bu aşamaları basamak, basamak atlayarak en sonunda “hakikat” aşamasına ulaşır ve bu aşamada artık insan kendisiyle yabancılaşmasını aşıp, kendi gerçekliğini görmüş ve Hak’la, Hak olmuştur. Yani ikilikten kurtulup, tekliğe ulaşır.
Alevi-Bektaşilik bâtini (ezoterik) bir öğreti olarak insanlığı yukarıda sözü edilen tüm olumsuzluklardan arındırmayı ön görür. Bunun içinde bazı ilkeleri ve kuralları ortaya koymuş uyulması gereken koşulları belirlemiştir. Dört kapı kırk makam bu ilkelerin en önemlisi ve en temelidir. Dört kapının özü; dünyada ki insanları bulundukları bilinç, duygu ve davranış bakımından dört ana öğeye ayırmasına dayanır. Buna göre insanlar doğduklarında ne kendilerini, ne çevrelerini, ne dünyayı ve ne de doğayı tam olarak tanımazlar. Ham bilgiye sahiptiler. Daha çok içtepilerinin yönlendirmeleriyle davranırlar. İşte bu durum “şeriat” aşamasıdır. Kişinin biyolojik ve fizyolojik bedeni ve yaşamaya dönük her türlü davranışı onun doğal varlığının bir sonucudur. Saf ve işlenmemiş bir maden gibidir şeriat aşamasında ki bir insan. Kişinin çevresini sorgulaması onu kendi dışındaki doğayı ve dünyayı da bilmek istemesidir. İşte bu sorgulama onu bilgiye yönlendirir. İşte bu yönlendirme “tarikat” aşamasıdır. Kişinin çevresin de, dış dünyasında, doğada kendi gerçekliğinin yanında başka gerçeklerin de bulunduğunu öğrenmesi “marifet” aşamasıdır. Kişinin kendisiyle, dış dünyanın gerçekliğine ulaşması ve kendisiyle tüm varlık arasında ki bütünsel olguyu veya bağıntıyı fark edip, bütünden biri, birden bütünü bulması “hakikat” aşamasıdır.
Dört Kapı’ yı iyi anlamak için onun beden bulduğu olguları ve besin kaynaklarını da iyi anlamak gerekmektedir. Dört kapı kırk makam her şeyden Bâtıni öğretide beden bulmuştur. Bâtıni öğretinin temeli ve özgünlüğü anlaşılmadan dört kapı- kırk makam anlaşılmaz. Çünkü dört kapı-kırk makam özünde insanın yaşadığı süre içinde kendi dışındaki dünyayı, insanı ve evreni nasıl algıladığı, nasıl yorumladığı, nasıl gördüğü; davranışlarını ve eylemlerini hangi değerler üzerine kurduğunu ve bu olgular içinde insanın bulunduğu aşamayı veya konumu ortaya koymaya çalışan bir değerler sistemini oluşturmaktadır. Değerler sistemini dirimsel ve tinsel değerler bakımından ikiye ayırmak olasıdır.
Toplumda ki dirimsel değerler ekonomik ve hukuksal değerleri, tinsel değerler ise, dinsel ve ahlaki değerleri oluşturur. Burada belirleyici olan dirimsel değerlerdir. Değerler sistemi dediğimiz şey; on bin yılların oluşturmuş olduğu insanlığın tüm ortak değerlerini kapsayan ve insanların davranış kalıplarını oluşturan değerlerdir.
Bir insanın, bir topluluğun, bir gurubun, bir öğretinin, bir inancın veya bir toplumun yukarıda değindiğimiz değerler içinde hangi değerleri savunduğu ve hangi ilkelere bağlı kaldığı, hangi etik değerlere sahip çıktığı önem kazanmaktadır. Her kesim savunduğu değerlere göre bir kimlik kazanır ve bu değerlerin içerdiği anlamlarla özdeş kılınır.
Bu anlamda dört kapı kırk makam da içerdiği değerler bakımından insanı davranışsal ve taşıdığı değerlere göre bir sınıflandırmayı içermektedir. İnsanın bilinç düzeyi, evreni ve insanı algılaması, Tanrı’ya, varoluşa, topluma, bireye ve toplumsal olaylara bakışına göre insanı belirli aşamalara göre değerlendirmesi ve sonuçta en alt aşamada ki bir insanı eğiterek onu üst aşamalara taşıması ve sonuçta olgun bir insan yapabilmesine yönelik bir arındırma ilkesinin içermektedir.
Bu anlamda dört kapı, kırk makam insanı değiştiren, dönüştüren; en alt seviyeden başlayarak onu ileriye taşıma savında bulunan ve insanı bilinçlendirmeye, bilgilendirmeye ve iç dünyasını zenginleştirmeye dönük bir öğretiyi kapsamaktadır. Başlı başına insanı ve toplumu dönüştürmeye dönük bir modeldir. Bu modelin özü insanı insanlaştırmak, insani değerlerle buluşturmak ve kibiri, kini, benliği, kendinciliği aşmasını sağlamaya ve bütüncülüğü, birlikteliği, varoluşun özündeki tekliği, varlıktaki çeşitliliğin birbirleriyle olan bağıntılılığı göstermek ve bilincin çok yönlü olarak donanmasına yardımcı olmaktır.
Dört kapı, bazı simgeler ve farklı değerlerle tanımlanmaya çalışılır. Dört kapının arasındaki ilişkinin ve onların içerdikleri anlamların daha kolay kavratılmasını ve daha çabuk anlaşılmasını sağlamak için bu kapılar herkesin bildiği olaylarla, olgularla ve bilinen maddelerle ilişkilendirilmiş veya benzetmeler yapılmıştır. Burada söz konusu olan, her kapının bulunduğu konumu ve içerdiği derecenin seviyesinin insanlar tarafından kolay algılanmasını sağlamaktır. Çünkü gizli (ezoterik, bâtıni) öğretiler kolay anlaşılmayan ve herkesçe çabuk kavranılan bir öğreti değildir. Bu öğretide her sözcüğün, her harfin, her söylemin bilinenin çok daha ötesinde anlamlar içerdiğini bilmeliyiz.
Dört kapı, kırk makam özünde; gnostik bir inanç ve felsefi bir öğreti olan Aleviliğin ve Bektaşiliğin temel anlayışını; taliplerine yani talep edenlere, isteyenlere sistematik bir düzen içinde veremeye ve bilinçleri aydınlatarak verilen bilgileri alanları ileri aşamalara taşıyarak varoluşun evrensel gizini çözmeye dönük bir değerler bütününü içermektedir.
İlkçağ filozoflarının dört öğe olarak ortaya sürdükleri hava-su-ateş ve toprak öğretisi Anadolu Aleviliğine dört kapı olarak girmiştir. İlkçağ filozofları somut olaylardan ve nesnelerden hareket ederek varoluşun gerçekliğine ulaşmak istemişlerdir. Anadolu Aleviliğinde ise bu anlayış somutun soyutlanmasına dönüştürülmüştür.
Bu anlayışta;
Su bildiğimiz su değildir.
Ateş bildiğimiz ateş değildir.
Hava soluduğumuz hava değildir.
Toprak bildiğimiz toprak değildir.
Bunların biçimsel, görünür yanları değil, batıni yani gizil anlamları öz olarak neyi ifade ettikleri önemlidir. Aşağıda da her kapıyı ve makamlarını inceldiğimizde bu kavramların hangi anlayışı ve hangi değeri içerdiklerini açıklamaya çalışacağız.
Alevi-Bektaşilikte bilinen dört kapı şunlardır:
-Şeriat;
-Tarikat;
-Marifet;
-Hakikat.
Her kapı onar merdivenle örülmüştür. Her merdiven bir bilinç aşamasını oluşturmaktadır. Kişiler almış oldukları bilinci içselleştirdikleri anda bir üst merdivene ve bir üst kapıya ulaşır.
İnsanlar bu yolu seçtiklerinde, sabırla, güvenle, bilinçle, eğitimle yavaş, yavaş amaçlarına doğru ilerlerler. Bu yol çok uzun bir süreci gerektirir. Bu yol yorucu, zahmetli ve zorlu bir yoldur. Nasıl ki bir yemeği yaparken kaynara çıkar çıkmaz yemek olmuş sayılmazsa; yemeğin iyice özünü dökmesini ve lezzetini vermesini beklersek; bir insanın da bu yola girer girmez ondan olgunlaşmasını beklemek olası değildir. Bu yola giren insan özünü pişirene yani “hakikat” aşamasına ulaşana kadar bu belirtilen kapı ve makamları aşması gerekir.
Çünkü:
-Şeriat yemeğin malzemeleridir.
-Tarikat, malzemeleri bir araya getirmek, pişirme yöntemini öğrenmektir.
-Marifet, yemeği pişirmektir.
-Hakikat yemeği bedene katmaktır. Kendinize kattığınızı, kendinizden ayıramazsınız. Yemek siz, siz yemek olmuşsunuzdur.
Bu söylemlerden şu çıkar:
Şeriat, bir maddenin ham durumunu, görüntüsünü, olduğu gibi olanı, doğduğu gibi kalanı belirtir. Yani varlığın doğal halini yansıtır.
Tarikat’ta bilinç devreye giriyor ve ham halinde, olduğu gibi olanı değiştirerek onu kullanılır duruma getirmeye dönük bilinci, istenci veya kararlılığı yansıtır.
Marifet’te, verilen karar ve gösterilen istençle ham maddeyi işleyecek bilinci elde etmeyi ve edindiği bilinçle, bilgiyle maddeyi değiştirmeyi, işlemeyi ve yayarlı konuma getirmeyi yansıtır.
Hakikat ise, işlenmiş ve yararlı konuma getirlmiş olan maddeyi kullanmak, kendisine katmak ve istenilen sonuca ulaşmayı yansıtır.
NOT: DÖRT KAPI KIRK MAKAM, kitabımdan alıntılanmıştır...
Comments