FELSEFE VE FİLOZOF
- sulzam1956
- 25 Eki 2024
- 3 dakikada okunur

“Felsefe; varlığın (doğanın ve toplumun) ve insanoğlu düşüncesinin, bilme sürecinin genel yasalarının bilimidir.” (İvan Frolov, Çev; Aziz Çalışlar, Felsefe Sözlüğü; Cem Yay. 2013)
Bu tanımlamalardan da anlaşılacağı gibi Felsefe; varlığı, evreni, insanı, anlama bilincidir. Bir anlamda “düşünbilimdir”.
İnsanoğlu ve insan kızı varolduğundan bu yana doğa olaylarının nasıl ve neden oluştuğunu hep merak etmiştir. Bu bağlamda doğa olaylarınınnmuhteşemliği ve bu muhteşemliğin insan belleğinde oluşturduğu sonsuz gizemlilik insan da hayranlık uyandırmıştır. Şu bir gerçek ki, gizemli olan her şey de aynı zamanda korku da vardır. Çünkü bilinmeyen şey insanda korku yaratır. Belki de insanda ki bu korku insanı araştırmaya itmiştir. Esas amaç gelişen olayları ve olguları anlama ve bilinmeyeni bilme ve bilerek korkuyu yok etme düşüncesi, en temel itici güç olmuştur. İşte felsefenin temeli budur.
Bu gizemlilik karşısında şaşkına dönen ilk insan doğayı anlamaya çalışmış ve onunla uyumlu bir yaşam geliştirmiştir. Edilgen düşünce geçerlidir.
İlk insan doğayla uyumlu yaşamıştır. Başlangıçta doğayı değiştirme değil, onun verdikleriyle yetinme ve hayatta kalma mücadelesi geçerli olmuştur. İlk insan doğayı anlamaya çalışmıştır.
İnsan, doğayı, üretim aşamasına geçtikten sonra onu değiştirmeye başlamıştır. Bu da uzun bir süreci kapsamıştır.
İnsanın doğaya ve doğa olaylarına karşı bedeninde oluşturduğu korku ve çekingenlik zamanla kendini koruma güdüsünün gelişmesini sağlamış ve bu güdü sonucunda insanlar bazı araçları yapmaya başlamışlardır. Doğada bulunmayan bazı araçları yapmaya başlayan insanda güven oluşmuş ve güvenle birlikte zaman içinde korku meraka dönüşmüş ve bu merak sonucunda insan bazı şeyleri değiştirmeyi ve doğayı kendi hizmetine sunmayı başarmıştır. Bize bugünkü bilimsel ve teknik gelişmeyi sağlayan korkunun meraka dönüşüp, insanın araç yapması ve doğayı değiştirmesi sonucundur. Bu aşamada etkin ve sentezci düşünce egemen olmuştur.
Doğa olayları karşısında şaşıran insan ondan korktuğu için ona çeşitli tapınım şekilleri geliştirmiştir. İnsanlık tarihinde milyonlara varan tanrılar oluşmuştur. Öyle ki her klanın, boyun, aşiretin… tanrısı olmuştur. Bu aslında doğadan korkunun sonucudur.
İnsan, yarattığı imge tanrısıyla doğa olaylarından korunmaya çalışmıştır. Ama zamanla üretimin artması, üretim araçlarının gelişmesi ve buna paralel olarak insan bilincinin de ilerleme göstermesi sonucunda doğaya egemen olmaya ve doğa olaylarının arasında ki bağıntıları kurmaya ve onları anlamaya başlamaları ve bazı olgu ve olayları çözmeyi başarmaları insan bilincinin ve toplumsal yaşamın daha da merkezileşmesini kaçınılmaz kılmıştır. Artık tek, tek düşünceler değil, sistemli ve her yerde geçerli olan düşünce kalıplar ve kurallar bütünü uygulanır olmuştur. Öyle bir sürece gelinmişti ki; artık insan sorguluyor, araştırıyor, çözmeye çalışıyor, çözdüklerini yasa haline getirip onu tüm insanlığın hizmetine ve bilgisine sunuyordu.
Aslında var olan tüm insanların çoğunluğu, soru sormadan olanı kabullenip onu bir yaşam biçimi olarak sürdürürler. Ama küçükte olsa birkaç insanın sorgulamasıyla başlayan ve insan bilincini devinime geçiren eylemi hem felsefeyi ve hem de bilimsel-teknik gelişmenin itici gücünü yaratmıştır. Bu insanlara ne kadar saygı duysak azdır. Günümüzde de öyle değil midir?
İnsanlığın çok büyük bir kısmı tüketici konumundayken, dünyayı güzelleştirmeye ve daha iyi bir yaşam sürdürmek için yeni buluşlar yapmaya çalışan kaç insan vardır? Bunların sayısı çok azdır.
Filozof; Yunanca Philosophia (Phila “sevgi” ve Sophiya “bilgelik” ) sözcüklerinden türemiş ve dilimize yerleşmiştir. Bu tanımdan da anlaşılacağı gibi Filozof “Bilgi Sevgisi” anlamına gelmektedir. https://tr.wikipedia.org/wiki/Felsefe
Bilinenin içinde bilinmeyenin de birlikte var olduğunu gören veya bunun farkına varan bazı insanlar; her yeni tanımlanan şeylerden yeni bilgilerin de doğduğunu gördüler. Bu insanlar her bilinenden, bilinmeyenin de bulunduğu gerçeğinden hareketle; bilinmeyenin bilinmesine yönelik eylemde bulundular. Bilinmeyeni bilme veya çözme işlevini yüklendiler. İşte bu kişilere “Filozof” denir.
Filozof bilgiye ulaşmaya çalışır. Bilgi sonsuzdur. Bilinmeyen bir şeyi çözdüğünde bundan tekrar bilinmeyen çıkar. Bu böylece sonsuzca sürer. Filozof bilinmeyen sonsuz bilgi içinde bilinmeyeni bilmeye yönelik eylemde bulunan kişidir.
Filozof şeylerin yapısını, araştırır. Doğada oluşmuş ya da oluşacak olan olay, olgulu ve oluşların nedenlerini, niçinlerini bulmaya çalışır.
Evren nedir, nasıl oluştu? İnsan nasıl var oldu? İnsanla evren arasında nasıl bir ilişki vardır? İnsanla diğer varlıklar arasında ki farklılık nedir? Bu farklılıklar neden oluşmuştur. Doğada oluşlar, olaylar ve olgular nasıl oluşmaktadır? Evrende bir denge var mıdır? Yoksa dengesizlik en temel olan mıdır? Evrende Entropi geçerli midir? Evrenin yasaları, kuralları var mıdır? Bu yasa ve kurallar nasıl oluşmuştur? Evren yaratılmış mıdır? Yoksa sonsuz mudur? Evrenin bir başlangıcı ve sonu var mıdır? Ölüm nedir? Ölüm bir son mudur? Evrende bir son varsa, sonun sonu nedir? Eğer evren sonsuzsa, o halde ölüm nedir? ….vs. gibi soruları soran ve bunlara yanıt bulmaya çalışan kişiler filozofturlar.
Filozof’un ulaştığı bilgileri sistemli bir şekilde ortaya koymasına ise Felsefe denir. Felsefe en son ve en genel bilgiyi arar. Bunun için sürekli sorgular. En son bilgi ve her şeyi kapsayan en genel bilgi var mıdır?
Her bilinenin ve her çözülenin içinde bilinmeyen çıkıyorsa, bu anlmada “en genel bilgiye” ulaşabilmek çok da olumlu gözükmemektedir…
Ama insan “en geneli bulmak” için de araştırmasını ve soru sorup yanıtını bulmaya çalışacaktır.
İnsanın diğer canlılarla en ayırtıcı yönü de insanın merak etme, bulma ve bilme işlevidir.
Kommentare