HAKK'A YÜRÜYÜŞÜNÜN 1. YILINDA, ESAT KORKMAZ'I UNUTMADIK
- sulzam1956
- 28 Tem 2024
- 6 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 28 Eyl 2024
27 Temmuz 2023 günü yitirdik, Esat KORKMAZ üstadı. Sonsuzluğa gidişinin üzerinden bir yıl geçti. Esat Üstat için geçen yıl yazdığım yazıyı, birkaç satırını değiştirerek ve eklemeler yaparak yayımlıyorum.
ESAT KORKMAZ HAKK’A YÜRÜDÜ
Esat Korkmaz üstadımız kendisine bu bedende var kılan enerjisini tüketti, enerjisi (ruhu) yeniden doğmak için total enerjiye katıldı.
Sevgili canlar bizim inancımızda ve öğretimizde ruh ölümsüzdür. Ruh, yani enerji nesneleri var kılan ana cevher, temel öğedir. Bu konuda alevi ozanlarının birçok dizeleri vardır. Örneğin:
“Ne zaman toprakla birleşir cismim Cümle mahluk ile bir olur ismim
Ne hasudum kalır ne de bir hasmım Eski düşmanlarım olur dostlarım” (Aşık Veysel)
Ne güzel demiş Aşık Veysel; beden toprakla buluştuğunda artık beden de toprak olur.
Toprak anadır, ana üreten, koruyan, besleyendir. İnsan genetik koduyla aldığı yaşam sürecini tamamlayıp, enerjisi bitime gittiğinde, bedeni torak anayla buluşur ve sırlanır. Topraktaki beden yeniden doğuşların enerjisi olur. Enerjisi bitip toprakla sırlanan her beden aynı konumda bulunur. Bu konumda ki insanlarda ne kin ne nefret ne hasım ne de hısım kalır.
“Ben Mehdi değilim ama erenler Bugün ölür yarın gene gelirim Ya bir Ceylan canda ya bir çiçekte Değişerek başka sene gelirim” (Mahzuni Şerif)
Bu dizeler döngüsel bir evren modeli ortaya koymaktadır. Kendisinin Mehdi olmadığını ama doğasal döngüyle don değiştirip, bir başka bedenden veya cisimden yeniden varlık bir varlık olduğunu; geliş gidişin sonsuzca varlaştığını ve geliş-gidiş aşamalarında değişik konumlarda doğduğunu; bir anlamda “ya çiçek, bitki; ya ceylan, hayvan veya insan suretiyle beden bulduğunu vs. dile getiren Mahzuni Şerif, doğada mutlak anlamda “ölüm” olmadığını, bir şeyin ölümünün bir başka şeyin doğumu olduğunu, her varlığın varlıktan vücut bulduğunu vs. belirtmiştir.
“Ben Adem'den evvel çok geldim gittim Yağmur olup yağdım ot olup, bittim
Bülbül olup Firdevs bağında öttüm Bir zaman gül için hara düş oldum” (Sıtkı Baba)
Bu dizelerde de Sıtkı Baba, tenasüh anlayışını dile getirmiştir. Tenasüh anlayışına göre, ruh ölümsüzdür. Ruh, değişik bedenlere girerek girdiği bedene can verir. Hakk’ a yürüyen bir insanın ruhu da dünyadaki eylemlerine koşut olarak gerileme veya ilerleme halinde, ya dünyada yada başka alemlerde yeniden doğar ve sürekli var olur.
“Ten fanidir, can ölmez, çün gitti geri gelmez/ Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil (Yunus Emre)
Bu dizelerde Yunus Emre, bedenin geçici, ruhun (enerjinin) ise ölümsüz olduğunu; geçici olan bedenin yaşam süresi bittiğinde o bedenin aynı şekilde bir daha geri gelemeyeceğini ama ruhun bedenden bedene geçerek yeniden var olacağını açıkça dile getirmektedir. Burada ozanımız ruhu, bugünün diliyle enerjiyi evrenin canı olarak görmüştür. Bugün “enerjinin korunumu yasası” da aynı şeyi söylemektedir. Buna göre evrende enerjinin toplamı hep aynı kalır. Olan şey, enerjinin dağılımı veya dönüşümü ve değişimidir. Bu anlamda bir şeyin bitimi, bir başka şeyin başlangıcıdır veya bir şeyin oluşumu bir başka şeyin bitimidir. Bu döngü sonsuzcadır.
Bu anlamda Hakk’a yürüyen Esat Korkmaz üstadımızın lokal enerjisi, total enerjiye katılmıştır. Spatyumda yani ruhlar evreninde veya günümüzün diliyle söylersek bütünsel enerjide yeniden doğuş için beklemektedir.
Ulu ozan Yunus Emre diyor ki
“Koğıl ölüm endişesin, aşıklar ölmez bakidir
Ölüm aşıkın nesidir, çun nuru ilahidir.
Ölümden ne korkarsın, çünkü Hakk’a yararsın
Bil ki ebedi varsın, ölmek fasid işidir. “ (Yunus Emre) Fasid: Bozulmuş…
Yunus’un dizeleri çok açık. Yunus, ölümü mutlak yok oluş olarak almıyor. Yunus’ta ölüm Hakk’a varmak, didarla buluşmak, öze kavuşmak ve yeniden doğmaktır. Yunus Emre “ölmek fasid işidir” derken de ölümden söz edenlerin, özün, cevherin, evreni var kılan enerjinin farkında olmadıklarını söylemektedir. Oysa her ölüm yeniden doğuştur.
Yeniden doğuş aynı bedenle tekrar doğuş değildir. Dönüşerek, değişerek başka oluşlara can vererek doğmaktır. Beden parçalanır, dağılır, kendisini tüketir, kendisini tüketirken başkalarına besin olur. Ama ana cevher, ana öğe hiçbir zaman yok olmamaktadır.
Canlar bugün bir değerli insanı, bir bilgeyi, bir felsefeciyi, bir filoloğu, bir ansiklopedisti Esat KORKMAZ üstadımızı Hakk’a uğurladık.
O, ismi gibi anlamlı yaşadı.
Esat “içe doğan güzel şey” www.google.com/search?q=esat+ne demektir.
Esat Korkmaz, en zor felsefi ve inançsal kavramlara kafa yoran, inanç dilini, felsefi ve bilimsel bir sentezle açıklamaya çalışan ve 60’a yakın kitap yazan, akademik dünyaya bâtıni değerleri içeren bildiriler sunan, bir çok televizyonda Alevilik-Bektaşilik konusunda programlara katılan, çalışma atölyeleriyle bir çok insana ders veren, Alevi-Bektaşiliğin düşünce ve inanç dünyasını en yetkin konumda dile getiren ve korkusuzca bir aydın sorumluğunda yazan ve anlatan bir düşünce insanıydı.
Esat Korkmaz, kendisinden çok şey öğrendiğim bir üstadımdı. Bir konuda tıkandığımda “acaba Esat üstat bu konuda ne demiş” diyerek başvurduğum bir bilge insandı.
Sevgili canlar Esat Üstat 1946 yılında gizil nesnellikten (tanrısal alandan, ana kaynaktan, karanlık enerjiden, gizli hazineden veya karanlık maddeden vs.) Südur ederek, doğarak veya açığa çıkarak beden aldı.
Bu varlığa gelişti. Varlığa geliş aynı zamanda Hakk oluş, gerçek oluştur.
Varlığa gelen her şey gibi Esat üstat da makro evrenin zorunlu yasaları nedeniyle değişime uğrayarak gelişti, olgunlaştı, taştı, bütünsel yapısı değişime uğradı ve dönüştü. Genetik olarak kendisinde var olan enerjisini bitirdi ve karşıt evrene, karanlık veya gizil nesnel alana geçti. Evrende var olan her nesne kapalı bir yapı oluğundan entropiye uğrar ve enerji yayarak kendisini tüketir. Esat Üstat da enerjisini yayarak, bitime uğradı ve kendisine can katan enerjisi onun bedenini terk ederek total enerjiye katıldı. Bu, bir yağmur tanesinin okyanusa katılması gibidir. Okyanusa katılan damla, kendisi için hiçlik konumuna geçmiş ve bütünsel olana katılmış olur. Söz konusu damla, orada yeniden bedenleşmek için potansiyellik oluşturmaktadır.
Bu, devriye gereği geriye dönüş ve ana kaynakla buluşmadır. Buna göre “Tanrı’dan gelen tanrıya döner. “Ruh, tanrıya, tek ve bir olana, bütünsel enerjiye katılırken, beden parçalara ayrılır ve bütünselliğini yitirir.
Bu bağlamda Esat üstadın bedeni Hakk’la Hak oldu, doğa ananın bağrına sırlandı, bedeni doğa anada başka şeylere besin oldu, atomlara, atom altı parçacıklara ayrılarak ve bedenini oluşturan atomlar, atom altı parçacıklar /kuarklar, leptonlar (elektron, proton, nötron vs.) doğasal ölümsüzlük olarak atomik boyutta sonsuzca oluşlara katılacaklar.
Canlar, doğa ana üretir ve ürettiklerini yiyerek beslenir. İnsan bilinci buna “ölüm” diyor. Oysa doğada ölüm yoktur.
Alevilik-Bektaşilikte de ölüm yoktur. Alevilik-Bektaşiliğe göre;
-Bir diyardan başka diyara geçmek vardır
-Bir boyuttan başka bir boyuta taşınmak vardır
-Don değiştirmek vardır
-Hakk’a yürümek vardır
-Sır olmak, gizli evrene gitmek vardır.
-Karanlık enerjiyle buluşmak vardır
-Cemal’e, Didar’a kavuşmak vardır.
-Gizil nesnellikten nesnelliğe, nesnellikten gizil nesnelliğe geliş-gelişler vardır. Vs.
Dolayısıyla Alevilikte ölüm, bir yok oluş değil, yeniden bir başka konumda varlaşmaktır. Ulu ozan Yunus Emre’nin “Ölür ise ten ölür/Canlar ölesi değil” dizesi tam da bunu anlatmaktadır.
Sevgili canlar, bizim öğretimizde “ölüm hali, sessiz doğadır”. Ben doğmadan önce neredeydim? Hakk’a ulaştıktan sonra da nerede olacağım? Alevilik-Bektaşilikte bu sorunun yanıtı “hiçlikteydim, potansiyellikteydim” dir. Bu anlamda Esat Üstadımız da heplikten hiçlik alanına geçmiş ve potansiyellik konumuna geşmiştir.
Esat Korkmaz, Alevilik-Bektaşilik konusunda birçok kitap yazmıştır. Esat Korkmaz, Aleviliği “Bilgeler Öğretisi” olarak görmüştür. Esasında Aleviliğin “Velayet makamıyla” temsil edilmesi de bu savı doğrulamaktadır.
“Hiçlik ve Kuantum” isimli kitabında Alevi-Bektaşi öğretisini ve Bâtıniliği bilimsel ve felsefi bir dille anlatan Esat Korkmaz, daha birçok eseriyle ölümsüzleşmiştir.
Sevgili canlar üç tür ölümsüzlük vardır.
Bunlardan birincisi “doğasal ölümsüzlüktür.” Onu biraz önce açıkladım. Doğasal ölümsüzlük, doğanın döngüsel bir yapı içerdiğini ve doğada hiçbir şeyin mutlak anlamda “yok” olmadığını ortaya koyar. Örneğin evren var olduğundan bu yana tek bir atom dahi yok olmamıştır. Evrenin canı ve var edicisi olan enerji hiçbir zaman yok olmaz, o sadece dönüşür. Bu anlamda doğanın bir döngüsü ve süreği var, o döngü ve sürek asla bitmez.
İkincisi “Kültürel Ölümsüzlüktür.” İnsan toplumsal bir varlık olarak kültür üretir ve insanı insan kılan o insanın kültürel varlığıdır. Kültür, toplumların belleğidir ve “geçmişler toplamıdır.” Bir insanı toplumsal bellekte ölümsüz kılansa o insanın toplumsal belleğe yaptığı katkıdır. Toplumsal bellek, bir insanın ortaya koyduğu değerlerden tinsel besin alıyorsa o insan kültürel anlamda da ölümsüzdür. Yunus Emre, Hallaç-ı Mansur, Nesimi, Galileo, Newton, Nikola Tesla, Aşık Veysel, Mahzuni Şerif, Budha vs. insanlığın veya toplumların belleğini uyaran ve bu anlamda düşünsel ve inançsal besinler sunan ölümsüz insanlardır.
Bu bağlamda Esat Korkmaz’da ürettiği eserlerle toplumsal belleğimizde önemli bir yer edinmiştir. Dolayısıyla Esat Korkmaz kültürel ölümsüzlüğe ulaşmıştır. O şimdi “sessiz doğa veya gizil nesnellik” konuma geçmiştir. Bizler geride kalanlar onun düşüncelerini dillendirdiğimizde onu belleklere taşıdığımızda O’nun sözcüsü oluruz ve onu ölümsüzleştiririz.
Toplumsal belleği uyaran anlamında ki “ölümsüzlük” budur.
Üçüncüsü “türsel ölümsüzlüktür”: Bu, bir türün devamını sağlayan genetik koddan oluşur. Yani, insanın insan, aslanın aslan doğması buna örnektir. Türün devamlılığı da bir anlamda ölümsüzlüktür.
Esat Korkmaz üstadımız, bedeniyle doğasal ölümsüzlüğe, esreleriyle kültürel ölümsüzlüğe ulaşmıştır. Geride kalan insanlar türünü sürdürmektedir.
Esat Korkmaz üstat, “gizil nesnellik” konumuna geçmiş bulunan canı veya öz kaynağına dönen ruhuyla her zaman gönüllerde yaşayacaktır.
Yunus Emre diyor ki:
“Ölmüş idi otla şecere/ Dirilerek geri biter
Müşriklere nükte yeter/Var ettiği nesli yine…”
Yunus’un da dediği gibi, evrende her an yeniden doğuşlar gerçekleşmektedir. Ölmek yok, Hak ile Hak oluş, sürekli varlaşma, devinim ve döngü vardır.
Bu bağlamda Hakk’a yürüyüşünün 1. yılında olan, gizil nesnellik ve sessiz doğa konumuna geçmiş olan Esat Korkmaz üstadı sevgiyle, saygıyla anıyorum.
Esat üstadımızın devri daim, menzili ışıklı, yeri gönüller olsun.



Yorumlar