top of page

HAKK VE HAKK’LA BULUŞMA

Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024


 

                                   

            Bütün evrende “yok” diye bir şey yoktur. Sadece oluş ve varlık vardır. Yokluk olarak gördüğümüz her boşluk da “boş” değildir. Boşluk enerjiyle, atomlarla, atom altı parçacıklarla doludur. Bizler üç boyutlu bir evrende yaşıyoruz. Oysa ünlü fizikçi Hawking’e göre 11 boyutlu bir evrenin içindeyiz. Bizler üç boyut dışından kalan diğer boyuttaki varlıkları, oluşları, değişim ve dönüşümleri, dalga ve parçacık boyutlarını göremiyoruz. Biz görmesek de onlar var… Biz onları “yok” olarak değerlendirsek de gerçeklik değişmiyor. Evrende tek bir gerçek var, her şey, her an değişmekte ve dönüşmektedir. Bu da evrende doğasal oluşun sonsuzca olduğunu ve doğada “ölümün” olmadığını ortaya koymaktadır.

            Alevi inancından ve öğretisinde de “ölüm” inancı yoktur.

            Alevilik, bir doğa inancıdır ve panteist bir düşünceyi savunur. Buna göre doğanın dışında bir gerçeklik yoktur. Bundan dolayı, her var olan “bir vardan” gelmiştir ve mutlak anlamda “yokluk” olmadığından var olan varlığını sona erdirdiğinde yine bir başka var olana geçmektedir.

Alevilikte Tanrı “gizli hazinedir ve her potansiyel tanrısal bir alanı içerir”. Dolaysıyla Tanrı her şeyin ondan çıktığı temel hazinedir yani (0) sıfırdır, bir anlamda nötrdür. Bir şey varlaştığında yani eyleme geçip bedenleştiğinde Hakk olur. Tanrı, nötrse, Hakk devinim halinde olandır. Yani eylemselliktir.

Rıza Tevfik bir dörtlüğünde şöyle demiş:

                        Gel derviş gel hele yabana gitme

                        Her ne arar isen inan sendedir

                        Beyhude nefsine eziyet etme

                        Kâbe ise maksudun Rahman sendedir (Hasan Güneş; Quantum ve Alevilik, Su Yay.2019, s.17.

Bu dizeler, doğacı panteizmi ortaya koymaktadır. Ozana göre, “Her şey her şeyin içindedir ve Tanrı da her şeyin içinde gizlidir.” Bu düşünce Aleviliğin temel görüşü ve düşüncesidir. 

Kaygusuz Abdal demiş ki:

                        “Sana âlem görünen                       

 Hakikatte Allah’tır                         

Allah birdir vallahi                       

Sanma ki birkaç ola”

Yaşam hiçbir zaman son bulmaz. Evrende sürekli var oluş geçerlidir. Her an sonsuzca oluşlar gerçekleşmektedir.

Doğada eylemsiz hiçbir şey olmadığından “varlık bulmuş olan bir nesne, kendisini eylemli kılan enerjisi bittiğinde”, bir başka boyuta geçer yani Hakk’la buluşur.

            Parmindes’e göre “Yalnız var olan vardır. Her şey Bir’in içindedir. Bir birliktir. Kendi içine kapalıdır. Doğmamıştır, değişmez., bölünmez; var olmayan yoktur ve düşünülemez.  (Prof. Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kit. 1985, s.31)

            Buna göre tüm evreni veya doğayı var kılan enerji asla yok olmaz, yalnızca dönüşür. Enerji kavramı ortaya konmadan önce insanlar bunun adına “ruh” demişlerdir. Thomas Young (1773-1829), 1802'de modern anlamda "enerji" terimini kullanan ilk kişi olmuştur. https://tr.wikipedia.org/wiki/Enerji_tarihi.

Bir anlamda “ruh” kavramına, bugünün diliyle söylersek bunun adına “enerji” diyebiliriz. Einstein’in E=mc2 formülü ile enerjinin kütleye eşit olduğunu ortaya koymuştur. (Prof. Kerem Cankoçak, Cern ve Büyük Patlama, Asi Kitap, 2019, s. 66)

Her şey enerjiden oluşmuştur ve enerji, devinim sağlayan güçtür. Her şey yine enerjiye dönüşecektir. Bunun Alevilikteki karşılığı “Ölür ise ten ölür/Canlar ölesi değil” diyen Yunus Emre’nin ortaya koyduğu evrensel dönüşümü içeren dizeleridir. Batıni anlamdaki kavramı ise Tenasüh inancıdır. “Ya bir ceylan canda ya da çiçekte/Dönüşerek başka şekil gelirim” diyen Mahzuni Şerif’in dizeleri de Tenasüh inancını yansıtan çok önemli dizelerdir.

Doğada “Entropi Yasası” vardır. Entropi, bir kapalı sistemde veya bir bedende “düzensizliğin artması” anlamına gelir. Bu bağlamda bir bedende düzensizlik arttıkça o beden süreç içinde enerjisini bitirir ve dönüşür. Her beden kapalı bir sistemdir ve dışarıdan enerji almadıkça dirimselliğini sürdüremez. Dışarıdan enerji alsa da hücrelerin bozunumu duramaz ve hücreler arası enerji sağlanamadığında bedenin dirimselliği veya bütünselliği sona erer. Buna genel anlamda “ölüm” denmiştir. Ama Alevi bilgeleri bunun bir ölüm olmadığını, ölüm denilen şeyin esasında bir boyuttan bir başka boyuta geçiş olduğunu belirterek, buna “don değiştirme, kalıbı dinlendirme, Hakk ile bir olma, Ana kaynağına dönme, Sevgiliyle buluşma vs.” gibi terimler kullanmışlardır.

Bu terimlerin her biri, doğa dışında bir gerçekliği kabul etmeme anlamına gelmektedir.

Bilimsel anlamda şu da bir gereçek ki, evreni var kılan atomların hiçbiri asla yok olmaz. Dolaysıyla bizim de bedenimizi, bütünsel yapımızı oluşturan atomlarımız da yok olmaz. Buna Hakk diyoruz. Var olan ve var bulunanın ana kaynağı olan atomlar ve atom altı parçacıklar Hakk’tır. Ana kaynaktır.

DNA’larımız asla yok olmaz. Nesilden nesile geçer. İnsanın insan, aslanın aslan vs. doğması DNA’lar tarafından sağlanır. Buna da Türsel veya DNA ölümsüzlüğü diyebiliriz.

İnsan toplumsal bir varlıktır ve toplumsal değerler üretir. Buna kültür diyoruz. Kültür, insanların ürettiği her şeydir. Ünlü bilgin Dawkins, kültürlerin de “yapı taşlarının olduğunu belirtmiş ve buna “Memetik” demiştir. Dawkins’e göre Memetik, “Birikimli Seçimle” kültürel değerlerin DNA gibi, nesilden nesile aktarılmasıdır. Bu da Kültürel Ölümsüzlüktür.

Dolaysıyla evren mutlak anlamda “yok oluş, yani ölüm” söz konusu değildir.

Alevi inancı ve öğretisi de bu gerçeklik üzerinden gelişmiştir. 

 

 

 

              ALEVİLİKTE HAKK’A YÜRÜME ve HAKK’A UĞURLAMA ERKANI

            Doğa tanrıcı bir inancı taşıyan Aleviliğe göre Hak, Tanrı’dan ayrı değildir; Tanrı Hakk’ın içinde, Hakk ise var olanların içindedir. Bu bağlamda insan da Hakk’ın içindedir. “Hakk insanda, insan Hakk’ta” mevcuttur. Bu durumda Hakk’ın içinden gelen insan, Hakk’a döner.

            Hak- evrenin toplamıdır. Doğa ise Hakk’ın bedenidir. 

            Sözü Yunus’a verelim:

                                    “Ayruk bana ben diyemem

                                    Kimseyene sen diyemem

                                    Bu kul o sultan diyemem

                                    İşitenler kalsın tana” (Güneş; sge, s. 70)

            Yunus Emre, evrenle, doğayla ve tanrıyla ayrılığını kaldırmış ve “çoklukta sen-ben varız ama, bütünsel gerçeklikte bir bütünün parçalarıyız. Bu nedenle ayrılık yoktur, kul-sultan da yoktur. Bu işitenler tana (şaşkınlığa” uğrarlar” demektedir.

            Hakk’ın bedeni olan doğa sürekli devinir ve dönüşür. Her dönüşüm, “yeniden doğuştur” ve “yeniden doğuş” bir başka bedenin bitimidir. Geleneksel kültürde buna “ölüm” denmiştir.

            Doğada yaşam, dirimsellik vs. sonsuzca sürer. Bedenleşmiş her şeyin de bir sonu vardır. Her son bir başlangıcı oluşturur. Dolayısıyla zamanla kendisi biten ama kendisini var kılan “öz”ün bitmediği inancı gelişmiştir. Bu “öz”ün ruh olduğuna inanılmıştır. Bu anlamda beden ölür ama ruh yani “öz” sonsuzca varlığını sürdürür görüşü Aleviliğin en temel inancını oluşturmuştur. Beden dirimselliğini bitirdiğinde “öz” nereye gider? Bu sorunun yanıtı: “Ruh’a ana kaynağına yani Hakk’a gider” dir.

            Kaygusuz Abdal ne demiş:

 

                        “Benem cümle vücud içindeki can

                        Benem külli sıfat, her türlü erkân” (Güneş, age. s. 81)

            Kaygusuz Abdal’da her şeyin içindeki can (yani enerji veya Ruh” benim, tüm sıfatlar ve her türlü erkanlar (törenler, yasalar vs) benim” diyerek, çokluğu birlemekte ve kendisi de o Bir’in içinde olduğunu söylemektedir. Bir şey bir şeyin içindeyse, o şeyden ayrı değildir.  

            Alevilikte “tenasüh” inancı vardır. Tenasüh inancına göre “öz” Hakk’la buluştuğunda bir başka bedene “öz” olur ve bir başka bedene dirimsellik sağlar. İnsanın ruhu da ana kaynağına kavuşur ve dünyada yaşamı boyunca ortaya koyduğu gelişmişlik düzeyine göre ya bir otta ya bir hayvanda ya bir kaya da ya da daha üstün özelliklerle ya bir insan da yeniden varlık bulur. Bu aynı zamanda “çark-ı felektir” yani devirdir. Devriye inancı da bu gerçekliğe vurgu yapar. Dönmeyen, devinmeyen, dönüşmeyen hiçbir şey yoktur. Ruh da devir içindedir. Bu nedenle Hakk’a yürümüş olan bir cana “Devr-i Asan” yani “devri kolay” olsun denir. Ama aynı zamanda olgunluk aşamasında Hakk’ın bilincine ulaşmış olan bir öze sahip olanlaraysa “Devr-i Daim” olsun denir. Bu söz, kişinin ölmediğini belirtir ve kişiye yeniden bedenleşsin denir.

            Aşık Daimi’ye sözü bırakalım:

                        “Nice kabdan kaba boşaldım, doldum

                        Karıştım denize, deniz ben oldum

                        Damlanın içinde evreni buldum

                        Yine benden bana getirdi beni.” (Güneş age. s. 115)

            Bu dizelerde hem devriye ve hem de tenasühHAKK inancı dile getirilmiş ve Aleviliğin evrene bakışı açıkça ortaya konmuştur.

            Alevilikte bir can, yaşam sürecini tamamladığında “ruhu” Hakk’la buluşmuş olur. Hakk’la buluşan veya “kalıp değiştiren”, “don değiştiren” vs gibi kavramlarla dile getirilen bu söylemler, ruhun ölümsüzlüğüne olan inançtan kaynaklanır.

            Hakk’a ulaşan bir can için “Menzili ışıklı olsun; Işık içinde doğsun” gibi, ışıkla ilişkilendirilen “yeniden doğuşa” vurgu yapılır.

            Işık, enerjinin görünen yanıdır. Bu anlamda ruh bir enerjidir ve enerji çeşitli konumlarda açığa çıkar. İnsanı var kılan enerji (ruh) bir bedenle buluştuğunda ışık gibi görünür, yani bedenleşmiş olur. Karanlık örter, ışık aşikâr kılar. Karanlık tanrısal alandır, ışık görünen alan…

            Bir can “don değiştirdiğinde, onun “sırlanması” gerekir. Bu da Alevilikte “Hakk’a Yürüme Erkânıyla gerçekleştirilir.

            Alevi canların sırlanması Cem Evi’nde uygulana “Cenaze Töreniyle” gerçekleştirilir.

            Alevi inanç önderi bir dede, pir veya bir mürşit tarafından yapılan “defin işlemleriyle o canın bedeni toprağa sırlanır.

            Alevilerde Cenaze Töreni aşaması dört kapıyı içerir.

            Dört kapının ilki Yolun Yasalarına ve kurallarına göre cenazenin hazırlanması, yıkanması, keyfin işlerinin yapılması ve topluluğun önüne getirilmesidir. Buna “Şeriat Aşaması” denir. Yani var olan yolun kurallarına uygun davranmak anlamındadır. İkrarla başlar ve ikrar verenin yolun kurallarına uygun davranasını içerir. Gülbanklarla yıkanır ve kefenlenir.

            İkinci aşama, “Hakk’a yürümüş olan canın kısa haytanın anlatılması ve orada bulunan canlardan helallik alınmasıdır.” Buna “Tarikat Aşaması denir. Kişinin yolun kurallarına uygun davrandığı anlatılılır ve yol diliyle Rızalık alınır. Tarikat Aşaması aynı zamanda “Rızalık Aşamasıdır.”

            Üçüncü aşama “Hakk’a yürümüş olan can için, saz ve sözden oluşan 3 nefes veya deyiş okunmasıdır. Burada müzikle, sözün birleştirilmesi ve her şeyin dalga-tanecik boyutuyla varlık bulduğu görüşü anlatılmak istenmektedir. Müzik ve söz dalga boyutuyla, bedense tanecik boyutuyla simgelenmektedir. Burada 3 deyiş okunması, 3’lemedir. Ezoterik öğretide üç sayısı, döngünün, evrensel oluşun, değişimin vs. simgesidir. Bilimsel olarak ortaya konan ve günümüzde en geçerli kuram olarak kabul gören Standart Modele göre “Çevremizde gördüğümüz her şey 3 temel parçacığın (aşağı kuark, yukarı kuark ve elektronun) birleşmesiyle oluşmuştur.” (Cankoçak, age.s.45). Ezoterik öğretide “anne-baba ve çocuk” üçlemesi; Tanrı-doğa-insan üçlemesi vs. evrensel oluşun simgesidirler. Bu aşama Marifet Aşamasıdır. Hakk’a yürüyen can, bu dünyadan sonsuza kadar ayrılmıştır. Spatyuma yolculuğu başlamıştır. Bundan sonraki devri, kolay olsun dilekleri dillendirilmiş ve uğurlanmıştır.

            Dördüncü aşama, Hakk’la buluşan canın toprağa sırlanmasıdır. Artık beden toprakla buluşup atomik parçalara ayrılacak ve toprak olacaktır. Bu aşama “Hakikat Aşamasıdır. İnsan, ne kadar yaşarsa yaşasın en sonunda Hakikatle yani ana kaynağı ile, bedeni toprakla, “özü” bütünsel enerjiyle (bilimsel dille, Kuantum Potansiyel Alanı” yla buluşacaktır. Hakikatte, tek bir gerçek vardır o’da “Bir” dir. Çokluk Bir’in değişik boyutlardaki görüntüleri ve oluşumlarıdır. Nasıl ki tüm elementler Hidrojen ’in çocukları, tüm sayılar 1’in katları ve meyve ağacındaki tüm meyveler tek bir çekirdeğin içinde mevcutsa, tüm mahlukatta Bir varlığın içindedir. Nasıl ki dünyanın dışına çıkıldığında dünya tek bir gezegen halinde gözüküyor ve dünyaya dönüldüğünde sonsuzca nesneler o tek dünyanın içindeyse, tüm varlık ta bu konumdadır. Hakikat budur.

            Hakk’a yürüyen bir can için yakınlarına;

            -Hakk sabır versin;

            -Geride kalanlar uzun ömürlü olsun;

            -Işığı size ışık olsun;

            -Canı, canlarda yaşasın vs denir.

            Hakk’a yürüyen can için de:

            -Devr-i Daim olsun;

            -Devr-i Asan olsun;

            -Menzili ışıklı olsun;

            -Hakk’la Hakk olsun;

            -Işık içinde doğsun;

           

            Ayrıca;

            -Don değiştirdi;

            -Sevgiliye kavuştu;

            -Kalıbı dinlendirdi;

            -Hakk’tan geldi, Hakk’a gidiyor;

           

Aleviliğe özgü terimler ve deyimler kullanılır.

           

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Comentarios


bottom of page