top of page

HÜSEYİN GAZİ METİN DEDE

Güncelleme tarihi: 18 Ara 2024


ree

 

                                    HÜSEYİN GAZİ METİN DEDE

                        “Hüseyin Gazi’yim Kaza’m Divriği

                        Seviyorum kardaşlığı, birliği

                        Sen de Türkiye’min maden varlığı

                        Cevhersin, kıymetin bilesin Divrik.” (Hüseyin Gazi Metin (Dede); Dinim Sevgi, Kâbem İnsan; Kutlu-Avcı Ofset; 2008, s. 172).

            Yukarıda ki dizler de Hüseyin Gazi, aidiyetini ortaya koymuştur. Buradan da anlaşılacağı üzere Hüseyin Gazi Metin (Dede), 1939 yılında Sivas’ın Divriği İlçesi’ne bağlı Şahin Köy ’ün de dünyaya gelmiştir. (Hüseyin Gazi Metin; age.149)

            Şahin Köyü, Çamşıhı Köyleri olarak bilinen birkaç köyden birisidir ve sözü edilen köylerin en büyüğüdür.

               Hüseyin Gazi Metin Dede’nin doğduğu, büyüdüğü ve beslendiği vs. Şahin Köyü de Çamşıhı Köylerinden birisidir.

            Ozan bir dörtlüğünde aidiyetini şöyle açıklıyor:

                        Söyler Gazi Metin, Çamşıhı soyu

                        Divriği’ye bağlı Şahin’dir köyü

                        Yas, matem tutulur Muharrem ayı

                        Kerbela’dan eser yelleri güzel (Hüseyin Gazi Metin age.s. 160)

            Ozan, Divriği’ye bağlı Çamşıhı köylerine bağlı Şahin köylü olduğunu ve soyunun Çamşıhı’ndan geldiğini ve Alevi inancına bağlı bulunduğunu açıklamaktadır.

            Hüseyin Gazi Metin’in babasının ismi Seyit Mahmut Dede, annesinin ismiyse Hatice Ana’dır. Hüseyin Gazi Metin, aynı anne ve babadan doğmuş sekiz kardeşten biridir.  1939 yılında dünyaya gelen bebeğe, büyükleri, dedesinin ismi olan Hüseyin ismini verirler.  Ozan bir dörtlüğünde annesi için şu dizeleri yazmış:

                        “Hüseyin Gazi’yim, anam Hatice

                        Analar üstündür, yüceden yüce

                        Sırtımda gezdirsem gündüz ve gece

                        Ödenmez emeğin hey gidi anam.” (Gazi Metin, age, s. 278).

            Ozan, annesinin ismini Hatice olduğunu ve annelerin haklarının ödenemeyeceğini belirtmektedir. Anneler Günü diyerek, tüketimi pohpohlayanlar, annelerin sevgisini bir güne indirme gibi bir anlayış sergilemektedirler. Çünkü bu tamamen duyguları sömürmektir. Oysa annelerin- babaların sevgisi her gün, her an duyumsanmalıdır. Ozan da bu görüşlerini dizeleştirmiş ve annelerin haklarının ödenemeyeceğini ve onlara duyulması gereken sevginin sonsuz olduğunu söylemektedir.

            Gazi Metin, babası Mahmut için şu dizeleri yazmıştır:

                        “Ağa mekân tutmuş Höbek Köy’ ünde

                        Kayıp ettik seni Kasım ayın da

                        Karakesici, Hüseyin Abdal soyunda

                        Emmim göçtü, viran oldu Çamşıhı” (Hüseyin Gazi M. Dede; age. s.159)

            Yukarıdaki dizelerden de görüldüğü gibi Mahmut Dede, yalnızca Çamşıhı Köylerinin değil, aynı zaman da yöre köylerinin de ağasıdır. Burada ki “ağa” sözcüğü, derebeyi anlamında değildir. Tam tersine ailenin, sülalenin veya bir topluluğun önderi, en büyüğü anlamına gelmektedir. Mahmut Dede’de Höbek Köyü’nün de Dede’si, inanç önderi olduğunu ve bu bağlamda da “Hüseyin Abdal Ocağı’nın en büyük dedesi olduğunu anlıyoruz. Burada ki dizelere göre, Mahmut Dede, Kasım ayında, Ocağı’na bağlı talipleri görmek ve Cem yapmak için Höbek’e gitmiş ve yolculuk sırasında Hakk’a yürümüştür. Mahmut Dede’nin Karakesici ve dolayısıyla Hüseyin Abdal soyundan geldiği de bu dizeler de açıkça ortaya konmuştur.

            Buradan da anlaşılacağı gibi, Alevi bir aileden gelen Hüseyin Gazi Metin, aynı zaman da Dede soyundandır.

            Hüseyin Gazi’nin çocukluğu köyünde geçmiştir. Köy yaşantısı sırasında köyde geçerli olan toplumsal iş bölümüne uygun hemen her işi yapmıştır. Bu anlamda tarlaya tohum ekmiş, büyüyen ve olgunlaşan ekini biçmiş, orak çalmış, tırpan kullanmış, ekini harmana taşımış, taşınan ekinleri dövenle öğütmüş, harmanda ki ürünü danesinden ayıran el makinasını kullanmış, çayır da otları tırpanlamış, hayvanları gütmüş, dağlarında topladığı odunları sırtında yüklerle evine taşımıştır. Dağlarında davar güderken, tarlada ekin biçerken, harman da ürünü öğütürken, yolda yalnız başına yürürken en yanık, en güzel türküleri söylemiş; çocukluğunu ve ergenliğini bu koşullarda geçirmiştir.  

            Okul yaşına geldiğinde Hüseyin Gazi Metin, köy de bulunan İlkokula gitmiş ve ilk okulu köyünde bitirmiştir. Babası O’nu Divriği’de bulunan Nuri Demirağ Ortaokulu’na gönderir. Bu, 1952 veya 1953’lü yıllarıdır. Fakat Hüseyin Gazi Metin kent ortamına uyum sağlayamaz. Çevresinde bulunan birçok insanla anlaşamaz. Kendisini kent-köy çelişkisi içinde bulur ve büyük bir karmaşa yaşar. Hüseyin Gazi bu durumu hayatını anlatan kitap da şöyle açıklar: “Babam beni ortaokula göndermişti. Köylü-Şehirli çelişkisi yüzünden ortaokul ikinci sınıfından ayrılmak zorunda kaldım” demiştir. (H.G. Metin, age. s.149).

            Hüseyin Gazi Metin, yaşadığı köyün kültürüyle büyümüş ve Alevi- Bektaşi bir köy olduğu için de özellikle kış aylarının o soğuk gecelerinde, yanan sobaların çevrelerinde, geniş ev avlularında, odalarında bir araya gelen köyün önde gelen insanlarıyla buluşmuş ve o toplantılarda Cem’ler kurulmuş, bağlamalar çalınmış, deyişler, nefesler söylenmiş ve Semah’lar dönülmüştür. Hüseyin Gazi de bu Cem’lere katılmış ve ozanların bol olduğu köyün bu kültürel birikiminden nasiplenmiştir. Her kış, belirli sürelerde, Dedelerin, Pirlerine, Mürşitlerin öncülüğün de yapılan Cem’ler, Alevi-Bektaşi inancının ve değerlerinin ortaya konduğu ritüellerden oluşur. Hüseyin Gazi de bu kültürün en derin değerlerini yaşayarak görmüş ve süreç içinde edindiği bu değerler O’nun dünya görüşünün oluşmasında en itici tinsel besin olmuştur.

            Ozan bir dörtlüğünde şöyle der:

                        “Koyunlar, kuzular, küheylan atlar

                        Kurda, kuşa aman vermeyen itler

                        Gurbet ele göç eyledi yiğitler

                        İhtiyarlar yurdu oldu Çamşıhı (Hüseyin Gazi M. Dede; age. s.156)

            Ailenin, köyün kapalı ekonomik ortamında kendi-kendine yeten ekonomik yapısı, kent koşullarında yetersiz kalmakta ve kente giden Hüseyin’in çalışıp kendi geçimini sağlaması gerekmekteydi. Köyden uzaklaşıp şehirlerde yaşamak isteyen Hüseyin Gazi, bu gerçekleri biliyordu ama geleceğini daha iyi koşulara taşımak için de köyden gitmek gerektiğinin de bilincindeydi. Zaten, 1950’li yılardan sonra Anadolu’nun köylü ahalisi, yavaş yavaş kentlere de göç ediyorlardı. Özellikle 1960 sonrası kentleşme çok büyük bir hız kazanmıştır.

            Kentin, köylere göre daha iyi bir yaşam sunması, elektrik-yol, musluklardan akan su, sosyalleşme, kültür mekanlarının bulunması, çağdaş değerlerin daha üst noktada kullanılması vs. gibi olgular, özellikle köy gençlerini kentlere çekiyordu.

            Bu zamane ruhu içinde, hayatın yalnızca dar bir alana sıkışmaması gerektiğini fark eden Hüseyin Gazi, aynı zaman da kaynı olan “ünlü halk ozanı Feyzullah Çınar’la birlikte İstanbul’a gelir.” (H.G. Metin, age. s. 149).

            Hüseyin Gazi 1959 yılında askere gider. Askerliğini bitirdikten sonra köyüne döner. Bir süre sonra Divriği’de bulunan Demir Maden’inde iş bulur ve burada bir emekçi olarak çalışmaya başlar. Çalıştığı süre içinde, dönemin siyasal atmosferi içinde ortaya koyduğu düşünceleri ve eylemleriyle hemen herkesin dikkatini çekti. O dönem sol-sosyalist örgütlenme içinde yer aldı ve Maden İş Sendikasına üye oldu. Bu sendika başlangıçta Türk-İş’e bağlı bir sendika iken daha sonraları Türk İş’in pasif ve güven vermeyen politikaları nedeniyle DİSK’e bağlandı. Hüseyin Gazi Metin’de bu sendika içinde verdiği mücadele ile önemli bir yer kazandı. Herkesin gözünde sözü dinlenilen ve güven veren, bilgisine başvurulan bir kişilik kazandı. Özellikle sazıyla dile getirdiği şiirler ve bu şiirler de oluşturduğu dizeler, dinleyenler de büyük bir coşku ve enerji oluşturuyordu. Hüseyin Gazi Metin, zamanın ruhunu çok iyi okuyan ve o ruha hitap eden düşünceler ve eylemler geliştirmiştir. Bu durum da onu toplumun vicdanın da farklı bir yere taşımıştır.

            Hüseyin Gazi Metin, 1965 yılında başladığı Divriği Maden’inde, vermiş olduğu mücadelenin etkisiyle, maden yönetimi tarafından zorunlu olarak 1991 yılında emekli edildi.

            Hüseyin Gazi Metin, yaşamı boyunca çalışanın, emekçinin, işçinin safında yer aldı ve her zaman bu kesimin örgütlü yapısı içinde yer aldı. Örgütlü yapı içinde de mücadelesini her zaman sürdürdü. O’nun bu kararlı ve mücadeleci yaklaşımı onun karşıtları tarafından bile saygı uyandırdı. Özellikle yazdığı şiirler ve sazıyla o dizeleri korkusuzca dile getirmesi, onun toplumsal statüsünü üst noktalara taşıyordu. Bu mücadeleci ve merakçı yapısı, O’nu işçi sınıfının bilinciyle donandırdı ve bu donanımın sağladığı bilgi de bilince dönüşüp şiirlerine yansıdı. 

            Divriği’de Maden İş’te sergilediği düşünsel duruşla ve mücadeleci ve kararlı yapısıyla hızla yükseldi ve belirli bir süreç sonucunda İşyeri Temsilciliğine getirildi. O her zaman en etkili sözlerini şiirleriyle dile getirdi.  

            12 Eylül 1980’de, özellikle sol-sosyalist sendikaların hemen hepsi kapatıldı. Sendikaya üye olanlar yargılandı. Hüseyin Gazi Metin’de bu süreçten geçti ve Maden İş’e üye olması nedeniyle sorgulandı. Bir süre sonra da emekli edildi.

            Birçok demokratik kurumlarda dinletiler sundu, şiirler okudur. Alevi öğretisini şiirlerinde yoğun bire şekilde işledi. Korkusuzca anti-demkokratik uygulamaları eleştirdi.

            Alevi derneklerinde çalışmalar da bulundu. Metin’in mücadeleci ve örgütlü olma bilinci O’nu Ankara’da bulunan Divriği Derneği’ne taşıdı. Bu derneğe üye oldu ve sazıyla-sözüyle etkinliklerine katıldı. Aynı süreç de Dikmen’de bulunan Pir Sultan Abdal Derneğine de üye oldu. O, çocukluğundan beri Pir Sultan Abdal’a aşıktır.

            Devrimci, ilerici, çağdaş, aklı ve bilimi önceleyen vs. bir aydındı.

Hüseyin Gazi Metin Dede, Anadolu’yu bir uçtan bir uca dolaşmış; Avrupa’nın

bir ülkesine gidip-gelmiş ve oralarda bulunan birçok derneklere üye olmuş, bu derneklerde panellere, söyleşilere katılmış, şiirler okumuş, bağlama çalmış ve Cem’ler yürütmüştür.     

            Hüseyin Gazi Metin Dede; yaşamı boyunca savunduğu görüşler doğrultusunda hem kültürel hem toplumsal ve hem de inançsal değerlerinden ödün vermemiş ve inandığı değerler uğruna mücadelesini hep sürdürmüş bir Alevi Dedesi ve halk ozanıdır.

            Bakın Hüseyin Gazi bu konuda ne diyor:

                        “Ozandan beklenen halkınan olmak

                        Gönüllere girip birliği kurmak

                        Haklıyı savunup haksıza vurmak

                        Coşuna gelirse seldir ozanlar... “(H. G. Metin Dede, age, s. 288).

            Hüseyin Gazi yukarıdaki dizelerinde bir ozan da bulunması gereken özellikler açıkça ortaya konmuştur. Ozan dediğin, halktan yana olmalı, halkının yararını düşünmelidir.

            Yine bir başka dörtlüğünde ozanlar için şu dizeleri yazmış:

                        “Eline saz alan hep ozan oldu

                        Dereyi geçmeden deryaya daldı

                        Hep kendimin deyip kitaptan çaldı

                        Ozanlar eline sahip olmalı... “((H. G. Metin Dede, age, s. 288).

            Hüseyin Gazi, her bağlama çalıp deyiş, nefes, türkü okuyanın “ozan” olmadığını, ozan olmanın belirli ölçütler içerdiğini, bunun için de emek gerektirdiğini vs. belirtmektedir.

                        “Çamşıhı denilen büyük bir yöre

                        Ozan, yazar yurdu, işlenir töre

                        Ayrılık elinden yüreğim yâre

                        Kurda, Kuşa vatan kaldı Çamşıhı...

 

                        Çınar, Karababa nice ozanlar

                        Azrail’e boyun eğmezdi bunlar

                        Mazilerde kalır şöhretler, şanlar

                        Derler Gazi Metin öldü Çamşıhı (H. G. Metin. Dede; age. s.156-157)

            Yukarıda ki dizelerden de görüleceği gibi, Çamşıhı ozanlar ve yazarlar bölgesidir. Buralar da birçok şair ve aydın yetişmiştir. Bu bölge de sorgulayan, kurgulayan, merak eden ve araştıran insanlar bir hayli vardır. Bunu anlamak için bu bölge de bu köylerde yetişen ozanlarına, yazarlarına, çizerlerine vs. bakmak yeterlidir.

            Hüseyin Gazi Metin Dede’nin dedesi Hüseyin Metin de Alevi Dedesi olmasının yanında aynı zaman da çok iyi saz çalan bir ozandır. Dedesinin bu özelliğini devam ettirmek ve onun yüklediği enerjiyi sürdürmek isteyen Hüseyin Gazi Metin Dede, bağlama çalmayı çok ister ve zamanla da bu isteğini gerçekleştirir. Çünkü onun bitmeyen azmi ve kararlılığı onu başarıya taşımıştır. Zaten bir insanın bir şeyi isteyerek yapması o işin yarısını başarması demektir.

            Ozanın Alevilikle ilgili de bir çok dizesi bulunmaktadır.

            Örneğin;

                        “Hakk’ı uzakta arama

                        İnsan Hak’ta, Hak insan da

                        Boşa cihanı tarama

                        İnsan Hak’ta, Hak insan da

 

                        Kâmil insan Beytullah’tır

                        Nur’dan gelen sırullahtır

                        Vahdet-i Mevcut Allah’tır

                        İnsan Hak’ta, Hak insan da...” (Gazi Metin, age, s. 14).

            Ozan, Hakk kavramına vurgu yaparak, Hakk’ın var olanlardan ve insandan uzakta olmadığını, her şeyin özünde mevcut olduğunu belirtmiştir. Hakk, tüm var olanların ana kaynağıdır. Nasıl ki tek bir tohumdan koca bir orman oluşuyorsa, bir domates çekirdeğinden onlarca domates oluşuyorsa, tek bir toplu iğne başı kadar bir tözden de koca bir evren var olmuştur. İşte, koca bir evreni var eden nokta kadar bir tözdür ve o töze bâtıni algı da Hakk denmiştir.

            Bu değerli insan 29.11.2024 günü don değiştirerek sonsuzluğa uçtu.

            Hüseyin Gazi Metin Dede, ürettikleriyle ölümsüzlüğe ulaşmıtır.

            Hüseyin Gazi Metin Dede’nin menzili ışıklı, dönüşü asan, devri daim olsun…

 

 

 

Kommentare


bottom of page