top of page

ALEVİLİK ve KUANTUM KURAMI (1)

Güncelleme tarihi: 30 Ara 2024


KUANTUM ve ALEVİLİK (1)

            Kuantum, küçük, parçacık evrenini inceleyen fizik koludur. Kuantum, teorik fiziğin çok önemli bir alanını oluşturur.

            “Bu kuramı ilk kez Max Planck, Broglie, Bohr, Heisenberg vs. gibi bilim insanları ortaya koymuşlardır.

          Kuantum, atom altı parçacıların (kuark, lepton, proton, elektron, foton, nötron, pion, tauon, gluon, pozitron, döteryum, nötrino, mezon vs. (Bilim ve Ütopya Dergisi;Mayıs 2008, sayı 167, Prof. Dr. Cengiz Yalçın makalesi ) hareketini ele alır.

            Bir doğa gerçeği olarak, bizler duyu organlarımızca bilincimize yansıtılanları algılıyoruz. İnsan bilinci, bir nesneyi üçboyutlu olarak ancak biçimselliğiyle ve şekliyle algılar. Oysa duyu organlarımzca algıladığımız makro (görünür, algılanabilir) evren dışında, duyularımızla algılayamadığımız sonsuz küçükler dünyası yani mikro evren de var. İşte kuantum, mikro evreni oluşturan söz konusu sonsuz küçüklerin işleyiş yasalarını ortaya koyan bir kuramdır. Kuantum kuramı, atomu ve atomaltı parçacıklarını inceler.

            “Kuantum Latincede “Ne Kadar?” ve “Çok Fazla” Kuanta “Pekat” demektir. Kuatum kelimesi “Paketin İçindeki Bilgi” şeklinde de ifade edilebilir.” ((Cihangir Gener, Ezoterizmin Bilimsel İspatı Kuantum, Bilgelik Okulu Yay..2014, s. 49).

            Kuantum, insanın algı boyutunu aşan ama bütün evreni oluşturan nesnel ve gizil nesnel konumdaki her şeyin var edici parçacıkları olan ve cm’nin trilyonlarca birine tekabül eden kuarkların, leptonların, elektronların, protonların, anti protonların, pozitronların vs. dünyasını bilmenin, öğrenmenin, anlamanın ve onlar arasında ki ilişkileri çözebilmenin bilimidir.

            Makro evrende her şey, düzen ve düzensizlik ikiliğinde gelişmektedir. Bu anlamda herhangi bir şey düzene (kozmosa) doğru akarken aynı anda bir başka alanda düzensizlik (kaotik) oluşmaktadır. Tam tersi durumunda da yani bir şeyde düzensizlik oluşurken de yine söz konusu düzensizliğin içinde de bir başka düzen varlaşmaktadır. Makro evrende her şey bu ikili yapı içinde, aşamalar göstererek gelişir, değişir, devinir ve dönüşür. Bu değişimi, dönüşümü neden-sonuç ilişkisi içinde değerlendirebiliyoruz ve yasalarını çözebiliyor ve çözdüklerimizi bilebiliyoruz. Ama eğer bütün evren, aynı yasalara bağlıysa, o halde, en küçüklerin evreninde de bir değişim, devinim ve dönüşüm olmalıdır. İşte, kuantum kuramı, en küçüklerin evreninde, küçüklerin nasıl hareket ettiklerini bilmeye yönelik bir teoridir. Makro evrende bir düzen, bir ahenk mevcuttur. Esasında her bütünsel yapı, bir düzeni gösterir. Ama her bütünsel yapı doğası gereği düzensizliğe doğru da akar. Bu anlamda düzenin içinde düzensizlik, düzensizliğin içinde de düzen bulunur. Örneğin: Bir çorbanın içinde eriyen tereyağını, yeniden eski konumuna getiremeyiz. Bu olgu tereyağının kendisi için düzensizlik, ama çorba içinse düzen anlamına gelir. Çünkü tereyağı, çorbanın içinde eriyerek dağılmış ve kendi bütünsel yapısını yitirmiş ama, özünü çorbaya katmış ve çorbanın oluşmasına katkı sunmuştur. Artık çorbanın bütünsel yapısı yeni bir düzen oluşturmuştur. Böylece kendi düzenini yitiren bir şey, bir başkasına düzen vermiştir. Evrende tüm olaylar ve oluşumlar bu terkiple gerçekleşmektedir.

            -Makro evrende, yani içinde bulunduğumuz dünyada ve evrende, zaman, ileriye doğru işliyor ve her konumda göreceli bir yapı oluşturuyor. Acaba küçüklerin dünyasında zaman nasıl işliyor? Bilim insanlarının ortaya koydukları verilere göre, mikro evren, makro evren gibi işlemiyor. Çünkü kuantum dünyası, alan dünyasıdır. Her alanda olduğu gibi, bu alanda, bir bütünlük içerir ve orada geçmiş-bugün ve gelecek yoktur. Mikro evrende yalnızca “an” vardır. An, bütün süreçleri içine alan bütünlükçü bir yapıdır. Okyanus- damla misalinde olduğu gibi. Okyanus bütün damlaları içinde barındırır. Yeryüzüne düşen bütün damlalar, damla olmadan önce bir bulut içinde bütünlükçü bir yapı oluşturuyorlardı. Damlalar, bu alan da (bulutta) süreç içinde, kurulan bağların yoğunlaşmasıyla tanecik konumuna gelirler ve koşullar oluşunca da an içinde, buluttan kopacak güce ulaşarak, nesnelleşip damla olarak yeryüzüne düşerler. Ondan sonrada zaman denilen ve ileriye doğru akan makro evrenin olaylar, olgular ve devinimler süreci içine girerler. Burada da ana kaynakla buluşmak için damlalar bir araya gelirler ve derelerden, ırmaklardan hiç bir engel tanımadan okyanuslara doğru akarlar. 

            Mikro evrenin, bâtıni algıdaki karşılığı  “gizli hazinedir”. Bunu diğer bir adı  “gizil nesnelliktir”. Bâtıni algıya göre, gizil nesnel alandan, her şey "Südur"la açığa çıkarak nesnelleşir. Alevi öğretisinde, gizli hazine, “Küntü-Kez” olarak da bilinir.

            Alevilerin ünlü ozanı Kaygusuz Abdal,

                   “Denizi saklarsın katre içinde

                Güneşi zerrede pinhan edersin (Hasan Güneş, Quantum ve Alevilik; Su Yay.2019, s. 39)

            İşte Aleviliğin evren algısı bu dizelerde gizlidir. Burada parça- bütün ilişkisi ortaya konmuş ve denizin bir damladan oluştuğunu ve tüm bütünün bir damlanın eseri olduğu belirtilmiştir.

Katre, damla, en küçük parça anlamlarına gelmektedir. Kaygusuz, “Güneşi zerrede pinhan edersin" dizesiyle, güneşin de tek bir parçanın, tek bir noktanın açığa çakmasıyla oluştuğunu belirtmektedir. Günümüzün en önemli bilimsel görüşü Kunatum Mekaniğidir. Kuantum Mekaniği de, dalga- kütle ikiliğinin bir bütünlük oluşturduğunu belirtmektedir. Bu anlamda kuantuma göre “Bir nesne hem kütle, hem de dalgadır”. Elektron, proton gibi her parçacık paradoksal olarak dalga özelliği olduğu gibi, kütle özelliği gösterdiği temel kavramlardan biridir.” (Güneş, age. s. 39). Bu düşünce diyalektikte ki karşıtların birliğidir.  Değerli fizikçi Niels Bohr dalga-parçacık birlikteliğini “Tümleyicilik İlkesi”yle açıklamış ve parçacık ve dalga ikiliğinin birbirlerini tamamlayan aynı gerçekliğin iki farklı yansıması olduğunu ortaya koymuştur.” (Cihangir Gener, Ezoterizmin Bilimsel İspatı Kuantum, Bilgelik Okulu Yay..2014, s. 105).

            Bakın derisi yüzülen Alevi-Bektaşilerin ulu ozanı Nesimi bu durumu şu dizelerle ortaya koymuştur:

                          Nar benem, şecer benem

                          Arş’e çıkan hacer benem

                         Gör bu odun zebanesin

                        Ben bu zebane sığmazam (Süleyman Zaman; Yedi Ulu Ozan, Can Yay. 2009, s. 106).

                ( Ateş benim, ağaç benim/ en üst gök katına (Tanrı katına) giden benim/bu odunun alevini gör, ben bu aleve sığmam. )

                Nesimi, bu dizelerde, neden ve sonuç ilişkisini belirterek, ikisinin aynı şey olduğunu belirtiyor. Ozanın bu dizelerinde, “Vahdeti Mevcut” anlayışı egemendir. Vahdeti Mevcut; var olanların bir bütün olduğunu savunur. Buna göre her şey, her şeyin içindedir. Buna göre evren, her şeyin toplamıdır. Tanrı da evrenin toplamıdır. Örneğin: Ateş, ateş olmadan önce odunun içinde gizlidir. O halde odun ateş, ateş de odundur.  Ateş açığa çıkmadığı sürece biz onu göremeyiz. Ama biz onu göremezsek de, o odunun potansiyelinde, içinde “gizli konumda” mevcuttur. Gerçek, nedensellik bağı içinde, koşullar oluştuğunda, ateş odunun içinden dışa yansır ve ateş odunun özünden açığa çıkar. Bu bağlamda, her şey her şeyse ve her şey birbiriyle bağıntıları içinde mevcutsa, o zaman “ben de ateşim, ben de odunum, ben de bulutum, yağmurum” vs. diyen Nesimi, bu anlayışıyla, varlığı bir bütünsellik içinde gördüğünü açıklamaktadır. Ozan, Arş’a (inanca göre göğün en üst katı; Tanrı katı) çıkan, tanrısal alanda bulunan benim diyerek, miraçtan söz etmektedir. Nesimi, bu odunun alevini görün, ben bu aleve sığmam diyor. Böylece, kendisini, evrensel bütünlükle birleştiren bir anlayışla, evrensel özün kendisinde mevcut olduğunu, bu anlamda, varlığı parça parça değerlendirmenin yanlış olduğunu vurgulamaktadır. Varlık bir bütündür. Parça ise bütünden çıkmıştır. Ama her parça bütüne aittir ve ait olduğuna döner. Böylece, odun bir parçadır ve odun yandığında bütüne (evrensel enerjiye, özüne) döner. Bu dönüşle de, bütünsel enerjinin içinde “Gizli Varlık” “Gizli Hazine) olarak devamlılığını sürdürür.

            Gizli hazineden açığa çıkana, bedenleşen, nesnelleşen varlıklara, türüme ve dolayısıyla her çeşit oluşaysa Südur denmiştir. Bu anlam da zaman, Südur' la ortaya çıkan nesnellik için söz konusudur. Oysa küçüklerin dünyası olan kuantum alanında bir nesne için zaman yoktur. Çünkü her şey bir bütün olarak o alanda bulunmaktadır. Nasıl ki bir insanın bedenini oluşturan onlarca organ bir arada bir bütünlük oluşturuyorsa ve hepsi de birbirine bağlıysa, kuantum alanı da, bütün varlıkları oluşturan tüm taneciklerin, atomların vs. bir arada bulunduğu bir bütünlükçü yapıdır. Orada sen-ben- biz-siz vs. yoktur. Burada her şey her şeyin içindedir. Burada ayrı ayrı mekânlar, değişik boyutlar, farklı büyüklükler vs. olmadığı için de göreceli olarak gözlemlenen zaman da yoktur. Çünkü zaman, maddesel yapı içinde süreçlerin, olayların ve olguların art arda devinimsel akışıdır.

Kuantum, bir bütünlük yapı olduğu için o alanda böyle bir akış söz konusu değildir. O halde büyükte ki akış, değişik bir boyut gibi algılanabilir. Bilim insanı Paul A. M. Dirac (1902 1984) göre;  “bir dipsiz kuyu var ve o kuyu negatif enerjili elektronlarla dolu. Kuyudan taşıp dışarı çıkanlar pozitif enerjili elektronlar konumuna gelmektedirler. Bu anlamda “boşluk” dediğimiz aslında negatif enerjili, negatif yüklü elektron denizidir. Arada birçok yüksek enerjili bir foton (ışık taneciği s.z), bu denizdeki bir elektron tarafından soğuruluyor (içine çekiyor s.z), ve elektron kazandığı enerjiyle denizden çıkıp bildiğimiz pozitif enerjili elektronlardan biri oluveriyor. Böylece “boşluk” denilen denizin negatif yükü, negatif enerjisi “eksiliyor”,  böylece elektronun tersi pozitif yüklü ve pozitif enerjili parçacık ortaya çıkıyor. Bunun tam tersi de mümkündür.” Bu uzun alıntıyı yapan Doç. Dr. Yusuf İpekoğlu, aynı konuda şu yorumu yapmaktadır. “Bu noktada ontoloji, yani varlık-yokluk felsefesi açısından çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Tam dolu bir negatif enerjili elektron denizi “boşluk”, yani “yokluk”; bu denizde açılan bir “delik” ise pozitron adı verilen bir parçacık, yani varlık olarak algılanıyor”. Ve İpekoğlu devamında Wheeler’in ve Feynman’ın şu görüşlerini aktarıyor. “Bu fizikçilere göre” bir yerde pozitif yükün veya pozitif enerjinin artması, net olarak aynı yerde zaman tersine akarken, negatif yükün ve negatif enerjinin azalmasıyla aynı neticeyi veriyor. O zaman aslında, hep, zaman da ileri-geri giden bir tek elektronu, gördüğümüz özdeşliğin de buradan geldiği belirtiliyor. Buna karşın bu bilim insanlarının tasviri yerine, daha genel, sadece elektron- foton etkileşmelerini değil,  “Kütle Çekimi” dışına ki her etkileşmeyi kapsayan “Rölativistik Kuantum Alan Terosi” kullanılıyor. Bu teoriye göre de; söz konusu alan, bütün uzayı kaplayan ve birbirleriyle de etkileşen kuvvet alanları olduğu fikrine dayanıyor.(Bilim ve Ütopya, sayı 183, s. 27).

            Yukarıdaki alıntıdan da görüleceği gibi, “boşluk” veya “yokluk” denilen olgu, esasında çok çok küçük atomaltı parçacıkların alanıdır. Bu alan söz konusu atomaltı  parçacıklarla dolu. Buna “bâtini algı” da “gizil-nesnellik konumu” denmektedir. Bâtıni algıya göre, yokluk, algılayamadıklarımızdır. Bu anlamda kullanılan “yokluk” mutlak yokluk değildir. Çünkü mutlak yokluktan bir şey çıkmaz. Esasında yokluk denilen şey, insan algısının ötesinde bulunan “varlık” alanıdır. Söz konusu varlık alanı varoluşun hazinesidir. Dolayısıyla “her şey “Bir” şeyden çıkar” ilkesi, bâtıni algının en temel ilkesidir. Yukarıda bilim insanlarının ortaya koydukları “negatif elektron denizi” ve bu denizden ortaya çıkan pozitif yüklü parçacık düşüncesiyse, tam da “Küntü Kez” yani gizli hazine anlayışıyla bire bir örtüşmektedir. Bu bağlamda, bâtıni algının, kuantumla aynı anlama gelen özü, değişik bir söylemle, farklı kavramlarla, farklı görüşlerle, değişik cümlelerle vs. dile getirdiği görülmektedir. Burada, söz konusu negatif denizindeki elektronu, pozitif parçacığa dönüştüren olgudur. Bu ise “kuvvettir”. Kuvvet ise itici, devindirici güçtür. Bilim insanlarına göre doğada dört temel kuvvet bulunmaktadır ve bu kuvvetler sayesinde madde ve evrenimiz vardır.

            Esasında kuvvetin de bir alan içerdiği, yukarıdaki alıntı da açıkça görülmektedir. Bilim insanlarına göre söz konusu dört kuvvetin hepsi başlangıçta bir aradaydılar. Big-Bang aşamasında, söz konusu üç kuvvetin (Güçlü Nükleer Kuvvet, Zayıf Kuvvet ve Elektromanyetik kuvvet) bir alan içinde, bir arada olduğu ispat olunmasına karşın Kütle Çekim Kuvvetinin bu kurala uymadığı belirtilmektedir.

Comentarios


bottom of page