ORUÇ VE ALEVİLİKTE ORUÇ
- sulzam1956
- 11 Tem 2024
- 7 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 29 Eyl 2024
Oruç” yeme, içme, yürüme ve konuşma gibi herhangi bir söz, eylem ve davranıştan kendisinden alıkoyması, kişinin kendisini bir şeyden uzak tutması, nefisini koruması; aşırı tutkulardan kurtulup, istenmeyen davranışlara yönelmeyi engellemeye çalışmasıdır. Oruç özünde bencilliği aşması, başkalarının yaşadığı birçok olumsuzluğu insanın kendi bedeninde de birebir yaşayarak kendisini aşırılıklardan alıkoymasıdır.
“Oruç, dinsel ya da ahlaki amaçlarla yiyecek, içecek ve cinsel ilişkiden ya da bunların yalnızca birinden uzak durmadır. (Ana Britannica; Cilt 17 Oruç Maddesi 194)” Bu anlamda oruç birçok inançta ve dinde uygulana gelmiştir.
Orucun temeli güneşe, Ay’a veya yıldızlara tapınmaya dayanır. Böyle olunca oruç çok eski uygarlıklarda da görülür. Güneşin doğup-batmasına göre ayarlanan belirli saatler arasında tutulan oruç, insanın kendi kendini kontrol etme olgusu olarak karşımıza çıkmaktadır. İnsanın hem kendi iç dünyasında ve hem de dış dünyasında gelişen olaylara göre davranışlarını kontrol etmesi ve kendi içinde yaşadığı ve yaşadığını sandığı olumsuzluklardan kurtulması adına oruç tutmuştur. Oruç bu anlamda ve özünde bir arınma işlevidir.
Oruç tanyeri ağarmadan başlar ve güneşin batmasıyla sona erer.
“Oruç Meksika’dan, Çin’e kadar tek tanrılı dinlerden de önce tutuluyordu. (Turan DURSUN; Din Bu Cilt 4; Kaynak Yay. 4.baskı 1994 sayfa 69)”
Eski çağlarda, rahipler ve rahibeler tanrılarla yakınlaşmak amacıyla oruç tutarlardı. Yine eskiden insanlar öfkelenen, kızan bir tanrıyı sakinleştirmek, yatıştırmak amacıyla veya ölen bir tanrının yeniden diriltilmesi için de oruç tutulurdu.
ABD’nin Ovalar Bölgesi’nde ve Kuzeybatı kesiminde yaşayan yerli kabillerde düş beklerken ya da öncesinde oruç tutarlardı. Sibirya’da Tunguz şamanları ilk düşlerinden sonra, başka düşler görsünler diye ve ruhlarla ilişki kurmak amacıyla oruç tutarlardı. (Ana Britannica; Cilt 17; Oruç Maddesi, 194)
Yine Buda’cı keşişler belirli günlerde oruç tutarlardı. Doğu kültüründe meditasyon (derin düşünme) yaparak oruç tutulur. Hindu ermişleri tek başlarına kalarak oruç tutarlar.
Bir anlamıyla oruç; dünyadan koparak aşkın bir konuma geçmek ve dünya nimetlerinden kendisini uzaklaştırmaktır.
Yahudilikte ki “Kefaret Orucu” vardır ve o’da 10 Muharrem günü tutulmaktadır. (Serçeşme Dergisi Sayı 35, Aralık 2007; Muharrem, Kerbelâ ve Aşure; Bektaş Alagöz, sayfa 22).
Kefaret, günahtan arınmak veya işlenen bir suç karşılığında suçunu bağışlatmak için bir günlük tutulan oruçtur.
Hıristiyanlıkta özellikle Katolikler ve Ortodokslar 40 gün Büyük Perhiz (Yani Paskalya) ve Noel öncesi ADVENT orucu tutarlar.
Şamanlar, düş görsünler diye ve ruhlarla ilişki kurmak amacıyla oruç tutarlarmış.
Zerdüşt inancında oruç yoktur. Zerdüştiler, “İyilik ve kötülük arasındaki savaşta, kötülüğün bedene egemen olamaması için bedenin dinç olması, bu nedenle de bedenin aç bırakılmaması gerekir” inancına sahiptiler. Ancak ruhun gelişmesi için nefsin eğitilmesine önem vermişlerdir.
İslam’dan önce o Arabistan bölgesinde yaşayan Sabilerde de 30 gün orucu vardır. Sabiler yıldızlara taparlardı.
İslam da 30 gün Ramazan Orucu tutulur.
Aleviler 12 gün Muharrem (Matem) ve 3 gün Hızır Orucu tutarlar. Alevilerin asıl orucu Hızır Orucudur.
Görüldüğü gibi oruç yalnızca üç büyük dine özgü değildir.
Oruç, insanın kendisini aşması, kendisini kontrol etmesi, iç dünyasını rahatlatması, kendisiyle dış dünyası arasında ki olumsuzlukları gidermesi, işlediği günahlarından özünü arındırması ya da ruhsal korkularından kurtulması veya tanrıya yakınlaşma…vs. amacıyla tutulmuştu
Kadim dönemi insanları da kızan, öfkelenen bir tanrıyı sakinleştirmek, yatıştırmak vs. gibi bir amaç da taşımaktadır.
Bu bağlamda;
Orucun teolojik anlamı: Tanrı’ya ulaşmak; dünyanın her bir nimetini terk ederek, iç dünyasına dönmek; tinde, tende nefsi yenerek, dünyasal zevkleri terk ederek, aşkın bir konumda Tanrı’ya yakınlaşmaktır.
Orucun Felsefi anlamı: İnsanın kendi bedeninden ve ruhundan bir şeyler vererek, fazlalıktan kurtulmak; cansız doğanın dilini çözmek, cansız doğanın da canlı olduğunun bilincine varmak ve onların da besine gereksinim duyduğunun farkında olmak; bedeninin ve tininin dış dünya ile olan ilişkilerini test etmektir. Doğada her şey eksiktir ve her şey her şeyi yer… yemeyen doğanın, bitime, kendisini inkâra taşıdığının bilincini edinmektir.
Orucun Bâtınilik anlamı: Bedenini arındırmak, ruhunu temizlemek, iç dünyasını rahatlatmak, öz ile şekil arasındaki bağıntıyı kurmak, nefis kalesini yenmek ve özü yakalamaktır.
Orucun Psikolojik anlamı: İnsanın iradesine egemen olması, zora karşı direnmesi, özünü terbiye etmesi, aç kalan insanların yaşadıkları duyguları, kendi bedenlerine taşımaları ve ruhsal dinginliğe, erdeme ve olgunluğa erişmektir.
Orucun Toplumsal anlamı: Empati kurar, aç ve yoksul insanların yaşadıklarını, açlığın, susuzluğun, sağlıksızlığın, besinsizliğin vs. hangi olumsuzlukları var ettiğini öğrenmek ve onu kendi bedeninde ve ruhunda yaşamaktır.
Özet olarak, oruç:
-Nefsini kontrol etmeyi öğrenmesi ve insani değerlerin öne geçmesini sağlamaktır.
-İnsanın benlikten, bencillikten, kendini merkeze almaktan, çıkarcılıktan, menfaatçilikten vs. kurtulmasının zeminini, koşullarını ve kararlığını edinmektir.
-Her türlü kötülükten uzaklaşmaktır.
-İnsanın iradesini (istencini) güçlendirmektir.
-İnsanın doğuştan getirdiği duygusal davranışlarını kontrol altına almaktır.
-İnsanın iç dünyasında yaptığı tinsel (manevi) yolculuktur.
-Empatidir, bu anlamda insanın kendi duygu ve davranışlarını; başka insanların duygu ve davranışlarıyla ölçmesi ve kendisini test etmesidir.
-Telepatidir; bu anlamda, başkalarının yaşadıklarını, kendi bedeninde yaşamaya çalışması ve başkalarının yaşadıklarını kendisinin de yaşamasıdır.
-Sempatidir; bu anlamda, sevgiyi, hoşgörüyü, güzelliği, iyiliği öne çıkaracak davranışlar içine girmesidir.
ALEVİLİKTE ORUÇ
Alevilikte oruç, nefsini terbiye etmeye, empati kurmaya, toplumsal algılar bütünselliği yakalama ve dayanışma düşüncesini yaygınlaştırmaya dönük, çok geniş anlamlar içermektedir.
Bu anlamda, oruç, farklı değerleri içerir.
Oruç’a bu özgünlük içinde bakıldığında, Alevilikte;
-Söz Orucu; insanın hiçbir kimseyi, kötü sözle kırmamasıdır.
-Göz Orucu; hiçbir insana ve doğaya, kötü gözle bakmamaktır.
-Bel Orucu; bir insanın namuslu olması ve başkasının namusuna göz dikmemesi ve bu bağlamda eşinden başka, karşı bir cinsle ilişkiye girmemesidir.
-Dil Orucu; acıdan uzaklaşmak, tatlıyı egemen kılmak ve dilini bu amaçlar doğrultusunda kullanmaktır. Çünkü her türlü acı dille yaşanır ve yaşatılır.
-El Orucu; insanı güçlü kılan en önemli organ eldir. Eli güç, kuvvet, eylem demektir. O halde, elimizi, gücümüzü ve eylemimizi her zaman iyiliğe, dostluğa, barışa, üretime vs kullanmak gerekir. Hırsızlığa, yolsuzluğa, sömürüye vs değil…
-Mal Orucu; Dünya da insanı her türlü kötülüğe taşıyan olguların başında “mal sahibi” veya sahip olmak duygusu gelir. Vs…
Orucun en temel anlamı, insanın istencini (iradesini) kontrol etmesini sağlamaya dönüktür.
Şu bir gerçek ki, insan yaratılışı bakımından doyumsuz bir varlıktır. İnsan, her şeye sahip olmak ister. Ayrıca sahip olduğu bir şeyle de yetinmeyip o şeyin daha da üstüne sahip olmak gibi, gösterişi ve açgözlülüğü de özünde taşır. İnsan, olanla yetinmeyi istemez. Kıt kaynaklı bir dünyada, sonsuz istekli insanın doyuma ulaşması kolay değildir. Bundan dolayı da insan mutsuzdur ve sahip oldukça daha fazlasını elde etmeye çalışır. Böylece, istencine yenik düşer ve elde etme duygusu “hırsa” dönüşür. Ayrıca şu da bir gerçek ki, dünya da istediğini elde edemeyen, en temel değerlere bile ulaşamayan milyonlarca insan vardır. Onların da yaşama hakkı vardır. Sahip olanlarla, temel gereksinimini dahi elde edemeyenler arasında adaletsiz ve haksız bir durum yaşanır.
Dünyada çok az zengin, var olan kaynakların çoğunu kullanmaktadır. Geri kalan insanlar yoksulluk, yoksunluk, açlık vs içinde yaşamaktadırlar. Bu, adil, insani değildir. İşte bu adaletsizliği gidermek ve var olan kaynakların adil bir şekilde dağıtılmasını sağlamak için insanların bilinçlenmesi ve bencil duygulardan uzaklaşması gerekir. Bunun içinde insanların bilinçlenmesi ve eğitilmesi kaçınılmazdır. İnsanlar, her türlü aşırı duygulardan uzaklaştıkları ölçüde “insanileşirler”. Çünkü her “âdem” insani değerler bakımından eksiktir. Her insan “âdem” görünümündedir ama her âdem insan değildir. İnsanileşmek, değerler sisteminde varlaşan üstün değerleri edinmekle gerçekleşir. Bu da bilinçle olur.
İşte bu duyguyu, bu bilinci sağlayan değerlerden birisi de “oruç” tur. Oruç, yalnızca yememek-içmemek değildir. Orucun esası, “nefsin eğitilmesi ve her türlü aşırılıktan kurtulmayı” içerir.
Bir şeye açgözlülükle bakmak ve doyumsuzca yaklaşmak, insanı, insanilikten uzaklaştırır. Çünkü insan, sonu gelmez isteklerle yaşar. Bu anlamda, istemenin ve sahip olmanın sonu yoktur. O halde, bu isteğe bir gem vurmak ve esas olanın “sahip olmak değil, olmak, yaşamı sürdürmek” olduğunun bilincine varmaktır. Bu da insanı doyumsuz duygularla bezemiş olan nefis belasından kurtulmak gerçekleşir.
İşte orucun en büyük amacı da budur. Yani, insanın iradesini kullanması ve kendisini kontrol edecek bilinci veya enerjiyi edinmesi, orucun işlevselliği içinde yer alır.
Alevilerin teolojik (Tanrı’ya yönelik) orucu “Hızır Orucu” dur.
Hızır, zaman ve mekanla sınırlı olmayan, var edici, devindirici, kurtarıcı ve koruyucu bir “kutsaldır.”
Muharrem Orucuysa, matem orucudur. Matem Orucu, Şiiliğin etkisiyle Aleviliğin içine girmiştir.
On iki imam adına tutulan Matem Orucu Alevilerin toplumsal algısına ve vicdani duyarlılığına dönüktür.
Aleviler dünyanın neresinde insanlık adına bir olumsuzluk yaşanmışsa, bir kıyım olmuşsa, bir haksızlık gerçekleşmişse, vicdanı orada atar ve oraya ilgi duyar, o acıyı, o kıyımı özünde yaşar. Söz konusu orucun isminin Matem Orucu olması da bu olguya vurgu yapmaktır. Burada Hz. Hüseyin’im öldürülmesine dönük bir matem söz konusudur.
Matem, yas tutmak, kederlenmek, üzülmek, acı çekmek, derlenmek, dövünmek, ağlamak, hüzünlenmektir.
Kerbela’da şehit düşen ve kıyıma uğrayan Hz. Hüseyin ve yandaşlarının çektikleri acıyı, ızdırabı bilince taşımak, onların yaşamış olduğu insanlık dışı katliamı vicdanlarda, bilinçlerde ve tinlerde yeniden anımsatmak amacıyla bu orucu tutarlar.
Burada amaç, Kerbela’da şehit olan Hz. Hüseyin ve yanındaki insanların, sekiz gün içinde yaşadıkları onca zorlukları, insanların kendi bedenlerinde duyumsamaları, duygudaşlık yaparak, yaşanılan acıyı, kederi kendi özlerinde test etmeleri amacıyla oruç tutulur. On iki gün orucun en temel içeriği budur. Yas, amacıyla tutulan bir oruç olduğu için, her türlü zevklerden uzak durulmaya çalışılır.
Burada sorulması gereken en önemli soru tarihte (Babailer, Yavuz ve Kanuni Döneminde katedilen on binlerce Alevi; Bedreddin vs) gibi onca katliamlar yaşanmışken, neden bu katliamlarla ilgili “Matem Orucu” tutmazlar. Bu da bir toplumun tarihine yabancılaşmasıdır. Alman şair Johann Wolfgang Goethe “Üç bin yılın hesabını göremeyen bir toplum, karanlıkta yolunu bulamaz, Günü gününe yaşar ancak” demiş. O halde Aleviler, kendi gerçek tarihi ile buluşmalıdır.
Esas olarak Alevilikte oruç, kişinin aç veya susuz kalması değildir. Kişinin kendisini bilmesi, özünü olgunlaştırması, nefisten kurtulması, kötülüklerden ve aşırılıklardan arınması, var olana sevgi beslemesi, kimsenin hakkına göz dikmemesi ve tüm insanlara aynı gözle bakması işlevidir.
Alevilikte, eline, diline, beline; aşına, eşine ve işine bağlı olmak, kimsenin hakkında kötülük düşünmemek, iyiliği ve güzelliği her zaman her mekânda geçerli kılmaya çalışmak en büyük oruçtur.
Bu bakımdan oruç, özünde fiziki bir eylem değil, tinsel olgunluğun yansımasıdır. Oruç, bilgi ve akıl çerçevesinde olay ve olgulara bakmak, davranışlarını iyiye ve güzel olana doğru gerçekleştirmektir. Zalime ve zulme karşı koymak, dünyayı yaşanılır kılacak olan değerleri savunmak ve esenli sunacak olan değerleri yaşamın pratiğinde uygulamaya çalışmaktır.
Alevi inancı, şekilci değildir. Bu inanç, her olgu ve olayda, o olayı var eden özün önemli olduğunu söyler. Bu öğretide, akıl ve bilimin yol göstericiliği temeldir.
Aleviler, zulme uğrayan insanların yaşadıklarını, kendi bilincine taşımak ve özünde duyumsamaktır. O insanların, gösterdikleri onurlu duruşu göstermek, onlar gibi düşünmek ve onlar gibi zalime başkaldırmanın bilincine ulaşmaktır. Onlar, zalime, zorbaya başkaldıran yiğit insanlardı. Onlar gibi zalime ve zorbaya karşı çıkmak ve onlar gibi mazlumun, ezilenin, sömürülenin, yoksulun ve çaresizlerin yanında yer almak en temel anlayış olmalıdır. Bu anlamda, düşüncede, eylemde ve davranışlarda da “oruçlu” olmak gerekir.
Comments