OZANLARIN DİZELERİYLE ALEVİLİK
- sulzam1956
- 24 Nis
- 9 dakikada okunur

Alevi-Bektaşilerin en büyük düşünsel ve ritüel kaynakları ozanlardır.
Kadim topluluklardan bu yana “söz” her zaman en temel taşıyıcı öğe olmuştur. Toplumsal bir varlık olan insan, yalnızca doğanın verdikleriyle yetinmemiş, günü kurtarmak değil, geleceği de kurmak anlamında, gelecek kurgusuyla da artı değerler üretmiştir. Bu artı değer insanın soyut düşünceye varmasında çok başat bir itici güç olmuştur. Özellikle soyut düşünce, yitmeyen ve geleceği de besleyen ve bu anlamda ha geleceğe de akan bir düşüncedir. Her türlü düşünce geleceğe söz ile akar. Ama her türlü sözün bellekte daha güçlü kalması içinde kısa, vurucu ve etkileyici olması gerekir. Bu da ancak yoğun ve derinlikli anlamlar içeren dizelerle olasıdır. İşte yoğun, vurucu, derin anlamlı, bellekte kalıcı ve imgeyi uyandırıcı, kısa sözlerden oluşan tek cümlelik dizeler ortaya çıkmış ve buna şiir denmiştir. Bu dizeler bir kez söylendikten ve belleğe yerleştikten sonra artık tek bir bellekte durmaz, kişiden kişilere, insandan insanlara bir burgaç, bir anafor gibi akar. Çünkü her şey her şeyin içinde ve her şey her şeyden beslenir. Bu anlamda her şey geçmişten bir şeyleri içinde taşır.
Bu anlamda ozanlar, geçmişten beslenen, yaşadığı dönemi besleyen ve geleceğe de akacak sözleri üreten insanlardır. Böyle olunca da ozanlar çok önemli “kaynak” olmaktadırlar.
Örtülü ve yasaklı bir kültür olan Alevi-Bektaşiliğin değerlerini, dizeleri arasında sırlayarak aktaran (ozlaştıran) ozanlar, bu yolun çok önemli üreticileri ve taşıyıcıları olmuşlardır.
Bakın Aleviliği-Bektaşiliğin değerleri ozanlarca nasıl ortaya konmuş? Örnekler:
Alevi-Bektaşilik:
1-) Sırlı ve örtülü bir inançtır.
Yunus Emre der ki:
Hem evvelsin, hem ahir
Kamu yerlerde hazır
Hiç mekân yoktur sensiz
Ya ben niçin görimezim…
Burada üstü örtülmüş ve kodlanmış bir bilgi var ve bu bilgi evrenin Tanrı’dan başka bir şey olmadığını, hem mekân da hem mekânsızlıkta (la mekân) var olanın Tanrı olduğunu ve dolaysıyla var olanla, olanın açığa çıktığı kaynağın bir bütün olduğunu vurgulamaktadır. Doğanın dışında bir tanrı algısını eleştirmektedir Yunus…
Alevi-Bektaşilikte sıkça söylenen “Men Aref Sırrı” yani “kendisini bilen tanrıyı bilir” diyen ve bu anlamda “Kendini Bil” diyen bir sırlı inanç ve öğretidir.
Pir Sultan Abdal demiş ki;
Men aref sırrını kardaş
Bildim sanma bilemedin
Ölmeden öl şu dünyada
Öldüm sanma ölemedin…
Pir Sultan diyor ki, nefsini eğitmeyen, olgunlaşmayan, “ölmeden önce ölmeyen” birisi “kendisini de tanrıyı da, evrensel gerçekliği de” bilemez…
2-) Panteist bir öğretiyi içerir. Tanrı-doğa-insan bütünlüğünü savunan ve her zaman sorgulayan felsefi bir inançtır.
İranlı büyük ozan Şirazi diyor ki:
“Çarşıda, manastırda yalnız Tanrı’yı gördüm
Düzde, dağda, yalnız Tanrı’yı gördüm
Ne tin, ne gövde, ne ilinek, ne töz
Ne nitelik, ne neden, yalnız Tanrı’yı gördüm
Gözlerimi açtım; beni kuşatan yüzünün ışığıyla
Bir mum gibi eridim ateşinde,
Parlayan yalımlarında yalnız Tanrı’yı gördüm.
Açıkça kendimi gördüm, kendi gözlerimle
Tanrı’nın gözleriyle bakınca, yalnız Tanrı’yı gördüm. (İsmet Zeki Eyuboğlu Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tarikatlar, Mezhepler Tarihi, Der Yay. 1993, s. 31).
Ömer Hayyam diyor ki:
Tanrı evrenin canı, evrense tek “Bir” beden
Melekler bu bedenin duyuları hep birden
Yerde, gökte canlı, cansız ne varsa birer uzuv
Budur tanrı birliği, boştur başka her söylenen (Özakıncı, age, s. 106).
Görüldüğü gibi, Hayyam, Tanrı’yı evrenin canı yani var edici, devindirici, değiştirici, dönüştürücü ve geliştirici vs. gücü olarak değerlendirmektedir. Hayyam’a göre evren bir bütün, bir bedendir. Evren de mutlak anlamda ayrı-gayrı yoktur. Çünkü her şey, her şeyden bir parça, bir zerre, bir enerji parçacığını içinde taşır. İnsan da var olan atom parçacıkları, evrende var olan her nesne de, olay ve olguda da bulunmaktadır. Hayyam, “melek” kavramına da akılcı bir yaklaşım göstermiş ve evrenin veya bedenin duyuları, algılar, açığa çıkmamış gizil nesnellikleri olarak açıklamıştır. Hayyam, bugünün bilimsel diliyle konuşuyor adeta… Hayyam, küçük-büyük, sonlu-sonsuz, görünür-görünmez, dirimsel-biçimsel, canlı-cansız vs. her ne var ise hepsinin tek bir “beden” olduğunu söyleyerek, panteist düşüncenin en temel yaklaşımını dile getirmektedir. Buna göre Tanrı, evrenin birliğidir. Hayyam, “bu birlikten başka bir şey aramayın” diyerek, bu gerçekliği vurgulamıştır.
Nesimi der ki:
Gör sen de seni, ne cism-ü cansen
Maksud-i, vücud-i, “kun fe kan” sen… (Yani, sen seni kendinde ara, kendini bilirsen, doğayı da bilirsin. Çünkü sen de her şey var. Sen küçük bir doğasın. Her şey senin özün de mevcut. Her gerçeklik sen de (insan da var) demektedir.
Kaygusuz Abdal diyor ki:
Kamu bir can, bir vücuttur iy müştak (türemiş, çıkmış)
Dahi kim var heman, Hak’tır hemen Hakk… Ozana göre, her şey bir bütünüdür ve çokluk bir bütünün parçasından başka bir şey değildir. Nesnelerin, görüntülerin, olguların ve olayların temeli, özü birdir ve hepsi Hak’tır…
3-) İçkincidir (özsel)…
Hatayi diyor ki;
Yer yoğ iken, gök yoğ iken, ta ezelden var idim
Gevherin yek danesinden ileri perkâr idim… Ozan burada, “ben beden bulmadan önce de evrensel tözün içinde vardım. En küçük maddede de bile bir ölücüyle bulunmaktaydım. “ Dolayısıyla her şey her şeyin içinde bulunmaktadır.
Yunus diyor ki:
Ben bu suretten ileri
Adım Yunus değilken
Ben ol idim, ol ben idi
Bu aşkı sunan da idim… Ozan, beden bulup dünyaya gelmeden önce de var olduğunu söylemektedir.
Sunullah Gaybi (1610 ?-1665) bir dörtlüğünde şöyle der:
Bu âlem bir ağaçtır
Meyvası olmuş Âdem
Matlup olan meyvadır
Sanma ki ağaç ola…Meyva, ağacın tohumunda, tohum ağacın içindedir. Ağaç görünen, tohum gizlidir. Tohumun içinde döngüsel olarak her yıl meyve açığa çıkmakta ve “Âdem” olmakta, yani bedenleşmektedir. İnsan için alınması gereken (maptul) olan meyvadır. Çünkü insana enerji katan o’dur. Ama meyva, ağaç olamadan bedenleşemez. Bedenleşen, görünen ağaç, meyvayı verse de, ağacı da var eden “öz” meyvanın içinde bulunan tohumdur. O halde esas olan tohumdur.
4-) Bâtıniliktir (içselliktir):
Yemini diyor ki:
Künt-ü Kenz-in hanesinden geldi uş
Zahir oldu âleme sultan-aşk... Ozan, her şey gizli bir hazineden açığa çıkmıştır. Görünür olan, görünmeyenin içinde var idi, açığa çıkınca zahir yani görünür oldu, diyor.
Âşık Daimi diyor ki:
“Ene-l Hakk’ım ismim ile
Hakk’a erdim cismim ile
Benziyorum resmim ile
Mademki ben bir insanım… Ozan, kapalı olan, gizlenmiş ve örtülmüş ilgiyi açığa çıkarıyor ve Tanrı’nın insan da mevcut olduğunu belirtiyor.
5-) Sekülerdir: Laik bir anlayışı sürekli savunmuş tarihsel bir düşüncenin temsilcisidir.
Yunus Emre diyor ki:
Ben Ay’ımı yerde buldum
Ne işim var gökyüzünde
Benim gözüm yerde gerek
Bana rahmet yerde yağar… (Abdullah Rıza Ergüven; Yunus Emre, Berfin Yay.2001 s. 82)
Mahzuni Şerif der ki:
Ölmüş insanlardan şefaat gelmez
Ölmüş insanlardan keramet olmaz
Ay’a gidip-gelmek ile marifet olmaz
Daha güneşten de öte bak öte…
6-) Gnostiktir: Yani, evrenin, Tanrı’nın, olayların ve olguların, (derin, içsel ve sezgisel bilgiyle) bilinebileceğini savunmuştur. Bu anlamda da velilik, mürşitlik yani velayet makamını oluşturmuştur.
Derviş Kemal diyor ki.
Kamu eşya ins-ü cin de
Gerek mescit, gerek Cem de
Irksız, farksız her âdem de
Vallah, billah gördüm seni…
7-) Devriyecidir: Buna göre varlık en basitten en yükseğe doğru evrilir ve sonunda geldiği kaynağa döner.
Gufrani diyor ki:
Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir
Kaç kez altın oldum, kaç kere bakır
Bilmem ki kaç kâtip ismini okur
Kaç deftere kaç dürüldüm kim bilir…Ozan, kendi var kılan özün birçok evrelerden, evrimden geçtiğini, çok kez beden bulup değiştiğin, birçok kez gelip-gittiğini, kimi kez bakır, demir, bitli, hayvan ve insan olduğunu vs. anlatmaktadır. Doğasal ölümsüzlük ve döngüsellik düşüncesi burada egemen…
Mahzuni Şerif diyor ki;
Ben Mehdi değilim ama erenler
Bugün ölür, yarın gene gelirim
Ya bir ceylan canda, ya bir çiçekte
Değişerek başka şekil gelirim… Veya
Mahzuni Şerif der ki:
Sıvı idim katılaştım, şey oldum
Cisim buldum, et kemikli tüy oldum
İnsan oldum, köle oldum bey oldum
Nice sene yaratıldım çürüdüm
Mahzuni ismini en son kazandım
Senin için bin belaya bezendim
Bugüne dek kaç elekten elendim
Elendim de bir âleme büründüm
Ozan yukarıda ki dizelerde, insanın biyolojik var oluşunu da açıklamaktadır. İnsan, kadın yumurtasının, erkek spermiyle birleşmesi sonucu oluşan ilk hücre “dölüt” ün oluşmasıyla gelişimine başlar ve ortalama dokuz ay on beş gün içinde anne karnında gelişimini tamamlayarak dünyaya gelir. Sıvı iken (Sperm ve Yumurta) birleşip katılaşmak yani bedenleşip dünyaya gelmek, bilimsel anlamda biyolojik var oluşun açıklanmasıdır. Çünkü canlı car oluş, eril ve dişil hücrelerin bir araya gelmesiyle oluşur. Bu anlamda, insanın, gametken (üreme hücreleriyken) birleşip insana dönüşmesi biyolojik bir gerçekliktir. Ozan, “Sıvı idim katılaştım, şey oldum/Cisim buldum, et kemikli tüy oldum/ dizeleriyle, bu oluşumu dile getirmektedir.
Mahzuni, dizelerinde, bir anlamda da Alevi-Bektaşilikte ki “devriye” kuramına gönderme yapmaktadır. Devriye kuramı evrende ki ve dünyada ki oluşumun değişik biçimler ve kimlikler şeklinde sürekli değişimler içinde sonsuzca gidip-geldiğini ve bu geliş gidişlerin basamaklar şeklinde bazen aşağıdan yukarıya ve bazen de yukarıdan aşağıya doğru olduğunu söylemektedir. Aslında devriye, evrende ki evrimi anlatan bir öğretidir. Devinim, değişim ve dönüşüm “Devriye Kuramının” özünü oluşturur.
Hümanisttir: Bu anlamda sevgi temelli bir dünya görüşünün savunuculuğunu yapmıştır. Bu anlamda (Mazdek, Babek, İhvan-ı Safa, Hasan Sabbah, Hallaç-ı Mansur, Ömer Hayyam, Babailer, Pir Sultan Abdal, Hace Bektaş, Yunus Emre vs.) gibi düşünürlerin, ozanların ve toplulukların, eşitlikçi-paylaşımcı bir dünyanın kurulmasına dönük düşüncelerini ve eylemlerini benimsemiş ve değerler sisteminin mirasını özünde taşımıştır. “Benim dinim sevgi dini” diyen bir inançtır.
Hünkâr Hace Bektaş Veli diyor ki:
Sevgi muhabbet kaynar, yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağımızda.
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Arslanlarla ceylanlar, dosttur kucağımızda.
Yunus diyor ki:
“Biz kimseye kin tutmayız
Ağyar dahi dosttur bize
Nerde ıssızlık var ise
Mahalle vü Şar’dır bize”
Mahzuni Şerif diyor ki:
İnsanlarda bitse dertler
Hür yaşasa bütün fertler
Dünyada ki tüm tüfekler
Kırılıp kaval edilse dost…
9-) Akılcıdır. İnancı akla taşıyarak, akla uymayanı elemiştir. Bu anlamda da elemeci ve seçmeci yani felsefi bir inanç olma özelliğini korumuştur.
Kaygusuz Abdal diyor ki:
“Kıldan köprü yaratmışsın
Gelsin kullar geçsin deyü
Hele biz şöyle duralım
Yiğit isen geç a tanrı…
Azmi diyor ki;
“Hafaya çekilüp seyrana durdun (Hafa: Gizli yer)
Aklı ermezlerin aklını urdun
Kıldan ince köprü yaptın da kurdun
Akarsuyun mu var, bostancı mısın?
Ömer Hayyam diyor ki:
Varlığın sırları saklı, bende;
Bir düğüm ki ne sen çözebilirsin, ne ben.
Bizimki perde arkasında dedi-kodu:
Bir indi mi perde, ne sen kalırsın, ne ben
10-) Tanrı-Doğa- İnsan ve Hak-Muhammed-Ali üçlemesiyle, Teolojik duruşunu bedenleştirmiş ve somutlamıştır. Bu anlamda Hak, Südur eden gerçeklik, nesnelliği, Muhammed, bu nesnelliğin görüntüsünü (Şeriatını), Ali’yse, ışıklanmış, aydınlanmış bilinci simgelemektedir.
11-) Alevilik bir arınma kültürüdür. Nefsin yenilmesi, benmerkezci algıdan uzaklaşılması ve sevgiyi evrensel değerde görmesi; bu yöntemle her türlü kötülükten, nefretten, öfkeden uzaklaşılması vs. gibi değerleri savunur. Bunun formülünü de “ölmeden önce ölmek” ve “Men Aref Sırrı” (kendini bilen tanrıyı bilir), olarak yapmıştır.
İranlı ozan Molla Cami der ki:
“Hayat-ı Cavidan-i şeyh-i kâmilden sual ettim
Ölümden evvel ölmektir deyince intikal etti. (Eyuboğlu; age. s. 27.)
Ozan, “hayatı, ölümsüzlüğü, sonsuzluğu araştırdım, bir kamile sordum, o da bana “ölmeden evvel ölmektir” deyince anladım ve geliştim ve gerçeğe ulaştım” demektedir.
Bu anlamda olgunlaşmak, gelişmek ve her türlü dirimsel çıkardan uzaklaşarak, aşırı isteklerden kurtulmak, insanı gerçeğe taşır. Bu da ancak tinsel arınmayla olasıdır.
Ömer Hayyam diyor ki:
Varlık yokluk derdini aklından sil;
Bırak öteleri de “kendini bil.”
Doldur şarabı, geniş bir nefes al
Kaç nefes alacağın belli değil.
Hayyam, insanın “kendisini bilmesi” durumunda, evrensel gerçekliğin de farkına varacağını söylemekte ve dirimsel yasaların gerçekçiliğine vurgu yapmaktadır.
12-) Alevilik-Bektaşilik bir Rızalık kültürüdür. Rızalık, herkesin herkesle barışık olduğu, herkesin herkese yaşam hakkı tanıdığı, yapılan her işin toplumsal yarar adına yapıldığı ve bir iş yapılırken, herkesin olurunun-onayının alındığı bir yapıdır.
13-) Kamil Toplum Modeli: Alevilik, insanı toplumla uyumlu yaşayabilmesi için insanı eğiten ve bireyi suç işleyecek konumdan uzaklaştıracak bilinçle donanmasını sağlamaya çalışan ve bu içerikli değerler toplamı sunan bir Kamil Toplum modeli sunar.
14-) Alevilik– Bektaşilik bir “Naci “ kültürüdür. Naci ve Güruh-u Naci anlayışıyla bireyi ve toplumu “kurtuluşa” taşımayı savunur ve bu anlamda evrenseldir.
15-) Alevilik-Bektaşilik eşitlikçi bir toplum modeli içerir: Bu anlamda kadın ve erkeği eşit olarak görür.
Hace Bektaş Veli diyor ki:
Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde,
Hakk’ın yarattığı her şey yerli yerinde.
Bizim nazarımızda, kadın erkek farkı yok,
Noksanlıkla eksiklik, senin görüşlerinde.
16-) Alevilik, sanata değer verir, çünkü sanatı konuşamayan doğanın konuşan dili olarak değerlendirir. Bu anlamda ibadetini sazla, müzikle, semah ile yapar.
7-) Heterodoksidir: Alevilik, her süreçte Ortodoks inancın ve merkezci yönetimlerin karşısında yer almıştır. Bu anlamda da toplumsal olarak eşitlikçi-paylaşımcı-dayanışmacı-akılcı- ortaklaşacı vs. bir dünyanın savunusunu yapmıştır.
Yunus Emre diyor ki:
Sen sana ne sanırsan
Ayruğa da onu san
İbreti diyor ki:
Fabrikalar kurar idim her yerde
İkiliği koymaz idim bu serde
Ayrı gözle bakmaz idim bir ferde
Cihana bir gözle bakar giderdim
Trakyalı ozan Hasan Öztürk (Ozan Berraki) diyor ki:
Durduk yere yermez beni
Yerden yere vurmaz beni
Kötülerden sormaz beni
Ben tanrıma güvenirim
El içinde garip kılmaz
Yorulduğum yerde durmaz
Tökezlesem o yıkılmaz
Ben tanrıma güvenirim
Gülüyorsam biraz durun
Ağlıyorsam hayra yorun
Beni ancak ondan sorun
Ben tanrıma güvenirim
Ben Tanrı’da, Tanrı bende
Tanrı'nın nuru var tende
Gizlidir cümle bedende
Ben tanrıma güvenirim
Berraki’yi yazan O’dur
Okumazsam bozan O’dur
Ben ozansam ozan O’dur
Ben tanrıma güvenirim…
Sivas Divriğili Hıdır Çam diyor ki:
Yaradan’la yol içinde yoldaştım
Yunus oldum, dört bir yanı dolaştım
Ben, gökte ararken, bana ulaştım
Meğer ben Hak’mışım, Hakk bende imiş…
18-) Alevilik- Bektaşilik toplumsal ahlakı insani yarar, üretme, eşit paylaşma ve adalet vs üzerine kurmuştur. Bu düşüncesini de Eline-Diline-Beline sahip ol; aşına-işine-eşine sahip çık formülüyle ortaya koymuştur.
19-) Alevilik- Bektaşilik bir tasavvufi yoldur. Her şeye aşkla yaklaşılması gerektiğini belirtir ve tanrıya aşkla ulaşılabilir diyen ve aşkı da devindirici, itici güç olarak gören bir inanç ve öğretidir.
Kimin yazdığı bilinmeyen şu dizeler tasavvufu çok güzel anlatıyor.
Tasavvuf yar olup bar olmamakdur,
Gül-i gül zar olup har olmamakdur…
20-) Alevilik-Bektaşilik ezilenlerin, mazlumların inancıdır. Bu anlamda her zaman zalimlere karşı çıkmıştır. Bu nedenle Muaviye ve Yezit tarafından zulme uğrayan Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve onun soyundan gelenlere yapılan zulümlere, eziyetlere karşı olmuş ve onlardan yana taraf olmuştur. Dünyada her zaman mazlumların yanında yer almıştır. “Yaratılanı hoş gör/Yaratandan ötürü” diyerek; tüm insanlara aynı nazarla bakmayı önermiş.
21-) Alevilik- Bektaşilik Südurcu, türümcü, oluşumcu bir evren modeli ortaya koymuştur.
Nesimi diyor ki;
Külli yer ü gök Hak oldu mutlak
Söyler def ü çeng ü ney Ene-l Hak…
Harabi diyor ki:
Daha Allah ile cihan yok iken
Biz anı var edip, ilan eyledik
Hakk’a hiçbir layık mekân yok iken
Hanemize aldık mihman eyledik…
Comments