top of page

SÜDUR KURAMI (IŞIK FELSEFESİ)


               Platon (MÖ-427-347), ruhçu bir anlayış ortaya koymuş ve maddeyi yok sayan ve maddi evreni fikirlerden oluştuğunu savunan bir felsefe geliştirmiştir. Platon’un tinsel evreni İdeler evrenidir. İdeler sonsuz yaratıcı güçlerdir. Varlık türlerinin en yüce, en değişmez ve mutlak olanı İdelerdir.

Ünlü filozof Hegel (1770-1831), "maddi evrenin, düşünceden veya İde (fikirden) oluştuğunu, İde’ nin önce doğanın şekline büründüğünü, sonra canlı organizmalara dönüştüğünü, bitkileri, hayvanları var ettiğini ve insana gelince kendini bulduğunu, insandan sonra tekrar kendisine döndüğünü belirtmiştir. İde’den Tabiat’a, sırasıyla da, bitki, hayvan, insan ve sonra da yine İde’ye dönüş… " (Kızılırmak Ali; Bilimde ve Felsefede Diyalektik Nedir; Odak Yay. 1974, s.23)

Düşünceden (İde’den) gelip, düşünceye (İde’ye) dönmek tezi, Alevi-Bektaşiliğin SÜdur Teoremine veya devriye kuramına uymaktadır. Yalnız burada, İde yerine (Tanrı) konmaktadır. Burada temel olan, fikir (ide) maddeye dönüşüyor, maddeden dönüşerek tekrar fikre (İde’ye) varıyor. Temel olan İde (yani fikir). Doğal ki İde, bildiğimiz anlamda fikir veya düşünce değildir. Her şeyin kaynağı, temeli, anası, var edicisi, esası olan güç. Bu güç mutlak ve değişmeyen olandır. Bu görüşlerin temelini Platon da buluyoruz.

Yeniplatonculuk biraz daha farklı bir anlatımla benzer bir teoriyi ortaya koymuştur. Yeniplatonculuğun kuramcısı olan Plotinos’a (205-270) göre evren ve insan, Tanrıdan gelmiştir ve Tanrıya dönmektedir. Tanrıdan çıkıp, insana ulaşana kadar bir iniş ve tanrıya tekrar ulaşana kadar da bir çıkış merdiveni vardır. İniş merdivenin ilk basamağında ruhlar, ikinci basamağında hayvanlar, üçüncü basamağında nesneler vardır. Tanrıdan ruh olarak çıkan nesnel varlık, dünyaya inerek maddeleşir ve madde olarak da esrime yoluyla yeniden Tanrıya döner (sudur (ortaya çıkar) ve uruç (yükselmek) eder.)

Kısacası, Yeniplatonculuk, gizemci bir felsefedir. Platonun İdeler Kuramından beslenmiştir. Buna göre, dirimsel evren, madde, ilk öğe olan ve her şeyin ondan çıktığı Tanrı’dır. Tanrı Bir’dir ve her şey o Bir’den ortaya çıkmıştır ve her şey de o Bir’e dönecektir. Öz olan o’dur. Tanrı (öz olan) en üsttedir. İlk Öz’den evrenin ruhu ortaya çıkmıştır, buradan da aşamalar şeklinde inişler göstererek evren ve maddeler oluşmuştur.

Alevi-Bektaşilik varoluş düşüncesiyle oluşu açıklarken; diğer bir yandan da Yeniplatonculuk'tan etkilenmiş ve o felsefeden yoğun bir şekilde yararlanmıştır. Ama farklı bir anlayış da ortaya koymuştur. Alevi-Bektaşi teolojisi, yeniplatoncu ve materyalist felsefenin bir karışımı, senkretizmi olarak ortaya konmuştur. Her şeyden önce Alevi Teolojisi başlangıç aşamasında maddeci bir duruş göstermiştir. Yeniplatonculuğun ruhçu, tinci yönünden; Hak kavramı ve Işık teoremiyle uzaklaşmıştır. Varlıktan var oluşu ortaya koymasıyla materyalist, aşamalar şeklinde oluşumu kabul etmesiyle de yeniplatoncu bir anlayışı benimsemiştir.

            "Yeniplatonculuğun kuramını geliştiren Plotinos (İS 205-270); Plâtonculuğu geliştirerek ortaya koydu. Yeniplatonculuğa göre, Her şeyin özü, temeli, geldiği kaynak Tanrı’dır. Tanrı tektir, Bir’dir. Bir olan Tanrı, öncesiz ve sonrasızdır. Bundan dolayı da bilinemezdir ve benzersizdir. Tanrı salt ışıktır (enerjidir). Evren, ışık olan tanrı’dan fışkırarak açığa çıkmıştır." (Eyuboğlu, İsmet Zeki; Bütün Yönleriyle Tasavvuf, Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi; Der Yay. 1993).

            Aleviliğe göre, maddesel oluş, yukarıdan aşağıya doğru tekamül ederek gerçekleşmiştir. Yine tekamül ederek geriye dönüşü gerçekleşecektir. Bu bir anlamda evrimdir. Buna göre nesneleşen her şey de geldiği kaynağa geri dönecektir. Bu dönüş de, aşağıdan yukarıya doğru olacaktır...

            Bu teorem Alevi Teolojisinin omurgasını oluşturmuştur.

             Alevi- Bektaşi inancında da yoktan var ediş yok. Fışkırma, dışa vurma, kendini açığa çıkarma, değişim, dönüşüm vs. şeklinde bir oluş vardır ve oluş sonsuzdur. Bu oluşa Südur denmiştir.

            Südur veya Sudur öğretisine göre;  tanrı, kendi kendisi iken, hayal edilemeyecek bir öze sahipti. Bu aşamada tanrı bir yer kaplamıyordu. Farklılıklar bulunmuyordu. Kendi kendisinin bilincinde değildi. Kendi gücünün, yeteneklerinin ayrımına varamamıştı. Tüm bunların farkına varabilmesi için, tanrının kendisiyle yabancılaşması gerekliydi. Tanrının kendi kendisinin bilincine varması, kendi kendisine yabancılaşmasıyla başlar. Bu anlamda, tanrının kendine yabancılaşmasıyla, kendi bilincine varması, tanrıya, var edici işlevselliğini kazandırmıştır.

            Südur Teorisine göre, her şey başlangıçta “Küntü Kenz” konumdaydı. Küntü Kenz, gizli, potansiyel, açığa çıkmamış ve özünde sonsuzca değerler, olgular taşıyan büyük hazine demektir. Her şeyi içinde taşıyan güce de tanrı demiştir. Günümüzde "Kuantum Alan Teorisi' ne göre de her şeyin alanlardan oluştuğu belirtilmektedir.

            Şu bir gerçek ki, kapalı olan her şey veya insan bilinci tarafından algılanamayan her olay, olgu ve nesne, insana gizdir. Tanrı’da kendisiyle yeterli ve kapalıyken, insan için bir gizdi. Bu konumdaki bir Tanrı’yı kavramak olanaksızdır. O halde “Küntü Kenz” in açığa çıkması ve kendisini göstermesi gerekmektedir. Südur’a göre, tanrının ilk durumu “Küntü Kenz” konumundadır. Kapalı, açılmamış, belirsiz, karanlık, gizemlidir vs. bu konumdaki Tanrı, bilinemez ve anlaşılamaz.

            Tanrı, bilinmek ve anlaşılmak isteyince açığa çıkmıştır. Bu Südur Kuramının metafizik yönüdür. Açığa çıkış, bir ışık şeklinde olmuştur ve bir ışığın kaynağından akması gibi veya bir suyun ana kaynağından fışkırarak çıkması ve çevresine yayılması gibi, tanrı da bu konumda kendisini açığa çıkarmıştır. Açığa çıkan ışık, daha sonra nesnelliğe dönüşmüştür. Bu ikinci aşamadır. Bu da oluşun fiziksel açıklamasıdır.

            Işık, enerjidir. Evren enerjiden oluşmuştur. Bugünkü bilimsel bilgiler bize, en küçük maddeden, en büyük maddeye kadar her şeyin enerjinin farklı titreşimlerinden, frekanslarından oluştuğunu ve belirli yoğunluklar içerdiğini belirtmektedir.

            Işık, gizi, sırrı, karanlığı aydınlatandır, çerağdır.

            Işık, ateştir, yakandır, dönüştürendir.

            Işık, ısıdır, nemdir.

            Işık renktir.

            Işık melodidir.

            Işık, iletişimi sağlayan her türlü araçtır.

            Işık, sağlıkta kullanılan her türlü gereçtir… ve. Işık her şeydir ve her nesne ışıktan yani enerjiden oluşur.

            Bundan dolayı Alevi Bilgeleri Sudur Teorisine Işık Felsefesi demişlerdir. Burada ki metafizik anlatım, bilgelerin bir tasarımdır ve oluşun soyut anlatımıdır. İlk neden bilinmediği için, metafiziğe baş vurmak kaçınılmaz olmaktadır.

            Tanrı eylemsiz iken, Gizil Nesne konumdadır. Eyleme geçince Hak olur.

            Alevi Teolojisi sudur (oluşum) öğretisine göre, ilk oluşumda, Tanrı Hak olarak hakikat (gerçek) olarak belirmiştir. Burada Alevi Bilgelerin üstün zekâsıyla, kapalı bir şekilde, soyut Tanrı, somuta dönüştürülmektedir. Big-Bang deki anlatım, buraya taşınmıştır.

Bilindiği gibi Big-Bang, sonsuz yoğunlukta, patlamaya hazır, toplu iğne başı büyüklüğünde ki bir öğeyi var saymaktadır. Bu anlatımda da, açığa çıkmayı bekleyen, enerjisini dönüştürmeye başlamış olan bir Tanrı (gizil nesnellik, potansiyellik vs.) tasarımı ortaya konmuştur. Tanrı’nın yani potansiyel enerjinin aktüel olması, açığa çıkması söz konusudur. Sudur (ışık felsefesinde, oluşta) bu aşama Hak aşaması olarak belirtilmiştir.

            Sudur (ışık felsefesi) fizikçilerin ortaya koydukları Big-Bang (Büyük Patlama) evren modeline benzemektedir.

            "Büyük Patlama Kuramını ilk kez Georges Lemaitre (1894-1966) ortaya attı. Lemaitre, “Bir nesne, bir yere doğru gidiyorsa, orada bir patlama olabileceğini” söyledi. George Gamow (1904-1968), da bu kuram üzerinden hareket ederek, evrenin büyük patlamayla başladığını ve bunun 10 milyar yıl önceye dayandığını belirtti. Patlamaya hazır gazın adına da Yilem (Ülem) dedi." (Evren ve Yaratı; Abdullah Rıza Ergüven; Gerçek yay. 1990, Sayfa 200; age;).

            Soru şuydu: Patlayan özdek (veya Yilem) neredeydi? Patlamadan önce ne vardı?

            Bu sorunun yanıtı bugün de tam olarak verilememiştir. Bu konuda birçok yorumlar ve teoriler bulunmaktadır.

            Kimi fizikçiler göre, büyük patlama yalnızca bölgeseldi. Evrende başka patlamalar da olmuştu, olmakta ve olacaktır. Yani bizim evrenimiz tek değil. Çoklu bir evren söz konusu olabilir. Evrenimizin genişliyor olmasının nedeni, belki de, çok daha büyük evren adalarının, evrenimizi çekmelerinden oluşan genleşme olabilir? çünkü, evrensel çekim yasaları her yanda egemendir.

            Küntü Kenz durumu, Büyük Patlamada ki “Yilem’le (ülem’le) örtüşmektedir. Patlamaya hazır, açığa çıkmayı bekleyen bir evren….

Comentários


bottom of page