top of page

ALEVİLİK ve YUNUS EMRE'DE Kİ DERİNLİK

Güncelleme tarihi: 23 Oca


Alevilik, özsel değerleri önceleyen, inancı akla taşıyan, akla uymayanları eleyen ve seçen vs. bir felsefi inançtır. Her türlü şekilsel ibadetten uzak durur. Aleviliğin bu yönünü en güzel ve en belirgin şekilde ortaya koyan bilge ozan Yunus Emre olmuştur. Yunus Emre'nin dizelerinde;

"Oruç, namaz, gusül’ü hac, hicaptır âşıklara,

Âşık ondan münezzeh, halis heves içinde.

Ey âşıklar, ey âşıklar “Işk Mezhebi” dindir bana,

Gördü gözüm dost yüzünü, yas kamu düğündür bana.

Oruç, namaz, zekât, hac, cürmü cinayettir,

Fakir bundan azaddır, hassı heves içinde…" demiştir.

Alevilerin bilge ozanı Yunus Emre, yukarıdaki dizelerinde Aleviliğin oruca, namaza, hacca nasıl baktığını ve bunların Alevilikte ne anlama geldiğini açıkça ortaya koymuştur.

Alevilik ulu bir yoldur ve her türlü biçimsel ibadeti aşmış, daha ileri boyutlardaki değerlerle donanmış ve her olaya ve olguya derin, gnostik ve felsefi anlamlar yüklemiş olan bir felsefi inanç ve öğretidir.

Bu yolun bilgeleri ve sürdürücüleri her zaman şekilsel ibadeti ötelemiş, Özsel olanı öne çıkarmış ve bu nedenle de Ortodoks inancın zorlamalarına karşı da direnmiştir. Bu bağlamda baktığımızda, Ortodoks inanç, hemen her ritüelinde biçimsel ibadeti uygularken, ezoterik bir öğretiyi ve Vahdet-i Mevcutçu bir inancı içeren Alevilik, şekilsel ibadete yönelmemiş ve her zaman esas olana ve içsel olana yönelmeyi en temel yol olarak görmüştür. Bunun esas nedeni, Aleviliği oluşturan “değerler sisteminden” kaynaklanmaktadır.

Çünkü Alevi bilgeleri, ozanları, erenleri, şekilsel ibadetin, şeriat aşamasındaki insanlara özgü olduğunu, oysa Aleviliği oluşturan değerlerin marifet aşamasına tekabül ettiğini savunarak, bu anlamda üst boyutta ki değerleri savunan bir inancın, daha alt boyuttaki değerlere yönelmesinin doğru olmayacağını ve bu konuda zorlanmada bulunulmasının kendileri için zül olduğunu söylemişlerdir. Bu görüşü en özgün biçimde Yunus Emre "Oruç, namaz, gusül’ü hac, hicaptır âşıklara/Âşık ondan münezzeh, halis heves içinde" diyerek ortaya koymuştur.

Esasında Aleviliğin teolojik boyutuyla, özellikle toplumsal boyutu, egemen inanç ve egemen sistem tarafından kabul görmemiştir ve görmemektedir. Bundan dolayı da üst boyutlarda bulunan ve yüksek frekans ve titreşim gösteren bir inancın ve öğretinin, görece olarak daha az frekans ve titreşim salınan bir inancın değerlerini uygulamaya çalıştırmak, doğal olarak tepki toplamakta ve hoş karşılanmamaktadır.

Esasında Sünnilik nübüvvet, Şiilik imamet, Alevilikse Velayet makamıyla temsil edilir. Velayet, velilik, pirlik, mürşitlik, bilgelik yoludur.

Velayet sıfatını yüklenmiş olan veli, tanrı dostudur. Veli, tanrısal gerçekliği fark eden, kaynağını bulmuş olan ve o kaynağa doğru gitmeye çalışandır. Bu anlamda "aradığı kaynağı bulan ve bu yolda ilerleyen bir yol erine", “gel yeniden kaynak ara” demek, onun için bir hicaptır (acıdır, ardır.) Büyük ozan Yunus Emre’nin dizelerine baktığımızda bu gerçekliği görebiliyoruz.

Ne diyor Yunus; "Ben, şekilsel ibadetlerin hepsini aştım, aşka girdim."

Aşka girmek, aradığı kaynakla buluşmaktır. Aşk, insanın aradığını bulması ve bulduğuna yoğunca bağlanmasıdır. Şimdi, aradığını bulan birisine; “Ondan vazgeç, aşkını yeniden ara” demek ne kadar doğrudur?...

Bundan dolayı Yunus Emre, “âşık ondan münezzeh” diyerek, "Ben şekilsel ibadeti geçtim, yolumu buldum ve orada ilerliyorum, ben yeniden yolun başına gitmem, çok menzil aldım, yolun başından çok çok daha uzaklardayım, daha da üst noktalardayım", diyerek, kendisinin bulunduğu aşamayı da ortaya koymaktadır. Yunus Emre: "Ey âşıklar, ey âşıklar “Işk Mezhebi” dindir bana/Gördü gözüm dost yüzünü, yas kamu düğündür bana" diyerek, inançsal ve düşünsel boyutunun hangi aşamada bulunduğunu da ortaya koymaktadır.

Yunus Emre, Işk Mezhebindenim” diyerek, aşk halinde bulunduğunu belirtmektedir. Aşk, bütünsel algıdır, aşk, bulduğu kaynağa yapışan içsel yolculuk ve tutkuyla bağlılıktır. Aradığı gerçeği bulmak ve o gerçekten ayrılmamaktır. Aşk, ateştir, ateş alevdir, alev ışıktır, aşık aydınlıktır. Bu bağlamda Yunus, her zaman karanlığa karşı olduğunu da belirtmektedir.

Yunus Emre, bu aşamaya kolay gelmemiştir. Taptuk Emre'nin kapısında 40 yıl piştikten sonra bu aşamaya ulaşmış ve ulaştığı bilgilerle ve üstün değerlerle ışıklanış, aydınlanmış ve aradığıyla buluşmuştur.

Yunus Emre; "Gördü gözüm dost yüzünü, yas kamu düğündür bana" diyerek, en büyük dinin "sevgi olduğunu” belirtmekte ve özünün sevgiyle donandığını savunmaktadır. Burada sözü edilen "Dost yüzü" aradığı ve içsel yolculukla ulaştığı ve bağlandığı "tanrı yüzüdür". Yunus Emre gördüğü “Aydınlık yüzle ve bilinçle”, mutlandığını ve bu mutluluğu bütün dünya da duyduğunu söylemektedir.

Yunus Emre’ye göre; “Bu konuma gelmiş, aydınlanmış, bilinçlenmiş, özü kavramış ve her ne olursa olsun, her şey de “öz” önemlidir diyebilmiş ve bunu bilmiş” olan bir insanın, artık, şekilsel ibadetle yetinmesi olanaksızdır. Bunun için “Oruç, namaz, zekât, hac cürmü cinayettir” diyerek, kendisinin bu konumdan uzak olduğunu, “Fakir bundan azaddır, hassı heves içinde” dizesiyle ortaya koymuştur.…

Yunus Emre, açıkça şekilsel ibadetin kendisi için çoktan geride kaldığını, ondan kurtulduğunu belirterek, öze önem veren değerleri taşıdığını belirtmektedir.

Şeriat aşamasındaki bir insan, kendisine sunulanla, ezberletilenle, öğretilenle, var olanla yetinir, bu anlamda kendisine ne verilmişse onu sunmaya çalışır ve onlara bağlı kalır.

Egemen konumunda bulunanlar bu aşamada kendilerine yarar sunacak “değerleri” bulmakta zorlanmazlar. Bundandır, egemen anlayış her zaman “inancın şekilsel yönünü” kullanmıştır.

Oysa Alevilik, buna karşı çıkan ve her şeyin içinde hem doğru hem yanlış, hem karanlık hem aydınlık, hem yarar hem de zarar vs. gibi diyalektik karşıtlığının bulunduğunu ortaya koyan ve bu anlamda, her zaman aydınlığı, doğruyu, yararlı olanı vs savunduğu için de, egemen olanla her zaman sorun yaşamış bulunan bir felsefi inanç, toplumcu öğreti olmuştur. Alevilik, akıl, bilim, sevgi, muhabbet, ikrar, rızalık vs. yoludur.

Aleviliğin, evrensel değerleri bellidir ve bu değerleri en özgün bir biçimde dile getirenlerde Alevi Ozanları olmuştur.

Yorumlar


bottom of page